Kıbrıs'ın dünü, bugünü ve yarını: 'Doğru yolu yine Atatürk gösterdi'

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, ulu önder Atatürk’ün 1937’de söylediği sözü hatırlattı: “Subaylarına, ‘Düşman eline geçmemesi lazım yoksa bütün ikmal yollarımız kapanır’ demiştir. Askerler ve stratejistler de bunu söyler” diyor.

Selda Güneysu

Türkiye’de son günlerde en fazla tartışılan konuların başında ABD ile Yunanistan arasındaki yakınlaşma geliyor. KKTC de süreci yakından takip ediyor. ABD, Yunanistan’a kurduğu üslerin üzerine dört üs daha kurmaya hazırlanıyor. 

"İYİ NİYETLİYİZ AMA GÜVENMİYORUZ"

Bu durum karşısında KKTC’nin atacağı adımlar ne olacak? Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, KKTC’nin geleceği açısından atılacak adımları şöyle anlatıyor: Biz, iyi niyetimizi göstermek zorundayız ancak güvenmiyoruz. Çığırtkanlığı onlar yapacak, biz ise iyi niyetimizi göstereceğiz. Pandemi sonrasında bütün sıkıntıların da aşılmasıyla oluşan potansiyelimizi değerlendireceğiz. Türkiye’nin potansiyelini de görüyoruz. Büyük sıkıntılarımıza rağmen özellikle bu enerji konusunda büyük bir gelişme olacak. ABD, Rusya ve Çin dengeleri, bu taraftan da İran ve İsrail. Bütün bunlar işi nereye götürecek tam bilemem ama şunu bilirim: Türkiye, bu bölgenin en önemli ve İskenderun’dan Ege adalarına dek 2 bin kilometre sahil şeridiyle Akdeniz’e her zaman hükmedecek bir devlettir. 

HAVA SAHASI

1937’de, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, subaylarına, “Kıbrıs belki Misakı Milli sınırları dışında kalmıştır ama bizim için çok önemli bir adadır. Düşman eline geçmemesi lazım yoksa bütün ikbal yollarımız kapanır” demiştir. Askerler ve stratejistler de bunu söyler. Tarih de gösteriyor ki Kıbrıs, İskenderun’dan kopan bir ada. Hava sahasını da unutmayalım. Rum tarafının önerileri arasında Ercan’ın Birleşik Devletler’e, Gazi mağusa’nın AB’ye verilmesi, Maraş’ın da “idare edilmesi” vardır. O direk uçuşların da Ercan’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onayı ile tek FIR (uçuş bilgi bölgesi) hatlı olması. Tek FIR hatlıda bizim bir uçağımız gelecek ise eğer, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sorulacak. Halbuki şu anda Ercan Havaalanı ve Ankara arasındaki iletişim ile bizim, Türkiye’nin her türlü uçakları, İHA ve SİHA’larımız, bu bölgede güvenliğimiz için her türlü uçuşu yapabiliyorlar. Bu çok önemli bir konudur. Biz, başkalarının hükmetmesiyle buradaki onurlu geçmişimizi asla başkalarının çıkarlarına yem etmeyiz. 

"KKTC’NİN VARLIĞINI BİLMEYEN YOK"

Rum-Yunan ikilisinin acımasız tavırları var. Kendi bağlantıları ile AB devleti oldular. Bütün bu mekanizmaları da bizim aleyhimize kullanıyorlar. Fakat biz her geçen gün daha fazla kabul görüyoruz. Eskiden KKTC’nin varlığını bu kadar bilmiyorlardı. Şimdi bilmeyen yok. Bakınız Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetlerini tanıma yönünde aldıkları kararı anlatırken KKTC’yi örnek göstermişti. “Bu iki devleti KKTC’ye benzetiyoruz” demişti. Onun KKTC ifadesini kullanması öyle tesadüfi değildir. Burada haklı bir dava vardır. Bizi tanımıyorlar ama haklı bir mesele var. İki ayrı halk ve bu iki ayrı halkın beklentileri var. Dolayısıyla ben, oluşturduğumuz bu yeni siyasetin benimsendiğini ve kökleştiğini görüyorum. Bizim ise şu andaki tek görevimiz burayı güçlendirmektir. 

TATAR, MARAŞ’IN AÇILMASINI DEĞERLENDİRDİ: ÇOK DAHA GÜZEL ŞEYLER OLACAK

1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ele geçirilen ve yerleşime kapatılan Maraş, kademeli olarak açıldı. Maraş’ta 1974 öncesine ait, şu anda virane durumda olan otel ve evleri görebilmek mümkün. Bir dönem dünyanın en önemli turizm merkezi olan Maraş’ta bugün Makarios’un son karargâhı hayli dikkat çekici. EOKA lideri Nikos Sampson’un, Yunan cuntasının desteğiyle, 15 Temmuz 1974’te, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Makarios’a karşı yaptığı darbeye tanıklık ediyor, üzerinde bugün hâlâ görülen kurşun izleriyle... Sophia Loren’in evi de her ne kadar bugün harabe durumda olsa da hâlâ ayakta. Şimdi gerek Kıbrıslı Türkler, gerekse yurtdışından gelen turistler, Maraş’ta denize giriyor, sahilin az uzağındaki harabe yapılar eşliğinde... 

Ersin Tatar, “Maraş’ın açılmasını” ve orada Rumlarla olan ihtilaflı yapıların çözümünü şöyle anlatıyor: Maraş’ın açılması çok önemli bir adımdı. Rauf Denktaş da çok söylemiştir açılmasını ancak ortam müsait değildi. Federal temelli anlaşmalar için sürekli görüşmeler yapılıyordu. O görüşmelerin içinde Maraş’ı açamazdınız. Dünyayı başınıza yıkarlardı. Maraş’ın açılmasıyla KKTC irtifa kazanmıştır. 500 binden fazla insan Maraş’ı ziyaret etti. Plajlar açıldı. Parklar da yavaş yavaş açılıyor. Yollar asfaltlandı. Çok daha güzel şeyler de olacak.

"ANLAŞMA KOLAY DEĞİL"

Osmanlı, 1571’de adayı aldığında, ilk iş olarak Kıbrıs Türk Vakıflar Dairesi’ni kurdu. O zaman kimsenin malı, mülkü yok. O zaman Abdullah Paşa, Mustafa Paşa, Bilal Ağa gelmişler, arazilerin çoğunu satın almışlar ve hepsini vakfetmişler. Bütün ada hemen hemen vakıf malı. İngiliz ise gelmiş, darmadağın etmiş bizim vakıfları. Vakıf mallarını da peşkeş çekmiş ona buna. İşte Maraş’ta da o oldu. O binalar, o oteller, hepsi vakıf mallarında. Şimdi orada ihtilaf var. Vakıflar İdaresi Genel Müdürü ile konuşuyoruz. Durum şu: “Biz asla taviz vermeyiz” diyor. Ancak iş burada biraz yavaşlıyor, çünkü burada da Taşınmaz Mal Komisyonu var. Rumlar, oraya başvuruyorlar. Bizim mahkemelerimiz de tereddüt ediyor. Bu arazi Vakıflar İdaresi’ne ait. Ne yapacak? Anlaşmaları lazım ama kolay değil. O oteli zamanında yapan kimse, bizim Vakıflar İdaresi’yle bir sözleşme imzalasın, oranın kiracısı olsun. Bizim hukukumuz bunu emreder. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise “1974’te ne ise odur” diyor. 1974’te Rum öyle bıraktı diye illa öyle mi? Biz, 1571’den beri bu topraklardayız ve bunun da belgeleri var. Koçanlar, Vakıflar İdaresi’ne ait. Ama biz Maraş’ı açtık. Oraya herkes gidebilir. Orada, binaların bedellerini alarak, gidebilirler. Oralar da o şekilde açılacak, bizim politikamız bu. 

"GELİN, SİZE İHTİYACIMIZ VAR"

1920’lerde, İngiltere’nin idaresini istemeyen Türklerin birçoğu Anadolu’ya gitti. Bir kısmı da Avusturalya’ya göç etti. En az 100 bin insanımız Avustralya’da, 300 bin de İngiltere’de var. Bu insanlar zaman zaman gidip geliyorlar. Dernekleri, cemiyetleri var. Ne şiveleri değişti ne de kendileri. Dolayısıyla ben bunlara hep “Gelin geriye” diyorum. İhtiyaç var. Bizim bazen moral bozan gençler, “Ben kaçıyorum” diyor. Nereye kaçıyorsun? İngiltere’ye. Hadi buyur git. Ne yapacaksın orda? Belki kaçak bir yerde kap yıkayacak da üç, beş kuruş alacak. Bizim başarılı olan insanımızı geri çekmemiz gerek. Onların buraya yerleşmesi, buraya da katma değer sağlar. Dünyayı bilir, lisan bilir. O yüzden cesaretlendiriyoruz. Çünkü mücadele hiç bitmeyecek.

BİTTİ