Bir hayal gerçek oldu

Işıl Kasapoğlu'nun kurduğu Semaver Kumpanya 11 yaşında genç tiyatroculara emanet...

Yayınlanma: 16.02.2013 - 11:19
Abone Ol google-news

Onların ocağında 11 yıldır yemek de pişiyor, oyun da. Semaver Kumpanya 2002’de Kocamustafapaşa’daki Çevre Tiyatrosu’na yeniden hayat verdiğinde, Işıl Kasapoğlu harlıyordu en çok sürekli yanan ateşi.

Aradan geçen 11 yılın ardından “taze kan” Zeynep Su Kasapoğlu ve kumpanyanın gediklilerinden Serkan Keskin’in oyunlarıyla nefes alıyor Semaver. Keskin’in hem yönetip hem rol aldığı “Metot”la, Kasapoğlu’nun ise Türkiye’de yönettiği ilk oyun “Bir İnfazın Portresi”yle açılıyor perdeleri bu sezon.

İkisi de bir anlamda klasik Semaver oyunu. Yine otoriteyle, iktidarla hesaplaşıyor, “çarkların nasıl döndüğünü” anlatıyorlar.

“Metot” dört kişilik bir hesaplaşma hikâyesi… Kapitalizmin son numaralarının hazin manzarasında insan kaynakları tarafından işe alınacak adayların birbirine karşı nasıl kışkırtıldığı anlatılıyor.

“Bir İnfazın Portresi” ise 16. yüzyılda bir savaşın sonunda bir kadın ressamın gözünden sanat üzerine bir tartışmayı taşıyor sahneye. Zaferin resmini çizmesi istenen ressam savaşın kendisini, şiddeti, acıyı resmetmeye yelteniyor, bir anlamda iktidara meydan okuyor…

Biri kızı, diğeri öğrencisi ve elbette ikisi de meslektaşı, hem Semaver’i hem oyunlarını hem de bir hayali gerçeğe dönüştürdükleri “kendi tiyatroları”nı anlatıyor…

Tiyatro bir yaşam alanı

- Babanızın kurduğu tiyatroda, Semaver Kumpanya’da oyun yönetiyor olmanın sizin için anlamı ne?

Çocukluğumdan beri kardeşlerimle beraber babamın provalarını izliyorum, Işıl Hoca’nın bize, Semaver Kumpanya’ya verdiği değerleri taşıyorum. Şu anda ailece tiyatro yapıyoruz. Babam, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda “Cyrano”yu yönetti. Kardeşim Ophelia Su Fransa’da “Martı”da Nina karakterini oynuyor. Küçük kardeşim Mavi Su, Fulya Sanat’ta Şehrazat’ı oynuyor. Bu beni çok mutlu ediyor.

- Oyun yolun başındaki sanatçılara çok söz söylüyor. Genç bir ekip olarak oyunun ortaya çıkma sürecinde kendi sınırlarınıza da çarptınız mı?

Tiyatro bir yaşam alanı… Keyif dediğiniz, dertlerimizi, sıkıntılarımızı beraber çözmek. Bu yüzden Semaver’i seviyorum, çünkü hep birlikte anlamaya, çözüm üretmeye çalışıyoruz. Politik duruşumuz, deneyimlerimiz, aileyle ilişkilerimiz, hepsi bu oyunla ortaya çıktı. Oyunu ilk okuduğumda bir aciliyeti olduğunu düşündüm. Bugün sadece ülkemizde değil, dünyada da sanatın değeri, devlet-sanatçı çatışması, halkın sanatla ilişkisi tartışılırken, bu oyunun yapılması gerektiğini düşündüm.

- Her anlamda kalabalık bir oyun “Bir İnfazın Portresi”. Siyasetçiler, din adamları, halk, sanatsever, eleştirmen… Herkes orada. Bu ilişkiler zincirinde herkes birbirini yargılıyor, yani sadece resim değil pek çok şey infaz ediliyor…

Yazar Howard Barker, hikâyeyi anlatmak için tek tek her karakteri özellikle seçmiş. Devlet Başkanı, Kardinal, Ressam, Eleştirmen, Amiral… Karakterler arasında bir uzlaşma yok. Hep bir tartışma var. Kardinal’in görevi, kazanılan zaferi kutsamak ve ölümsüzleştirmek. Ressam’ın derdi, savaşın gerçeklerini sergilemek. Başkan’ın görevi güçlü bir tablo yapabilecek ressamı seçmek. Başkan’ın görevi ise o ressamı seçmek. O da özgün bir ressam, yani Galactia. Başkan, hiçbir zaman resim hakkında bir yargıda bulunmuyor. Resmin gücünü, nasıl Devlet’in yararına kullanabilirim diye düşünüyor ve resmin yaratacağı etkiyi değiştirtiyor.

- Ben oyunu seyircinin önünde tüm detaylarıyla tasvir edilen bir tablo gibi okudum. O büyük resimde gördüğüm, sanatçının da siyasetçinin de, herkesin kendi “iktidarını” sorgulaması gerektiği… Oyunun kazananı da yok…

Tasarımların bu amaca yönelik yapılmasına hep beraber özen gösterdik. Cem Yılmazer’in yaptığı dekorun ahşap ağırlıklı olması, Hande Tomris Kuzu’nun kostümleri, hikâyenin kendisini anlatacak tabloyu oluşturuyor. Bu tablonun içinde kazanan yok, yol üzerinde kaybettikleri, tükettikleri düşünceler, duygular var.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler