Yolsuzluk daha da artacak bedeli yurttaş ödeyecek

Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkanı Oya Özarslan: Türkiye hızla, devletin vatandaşı sürekli izlediği ve ne yiyip içtiğine, neyi görüp neyi seyretmeyeceğine müdahale ettiği antidemokratik ülkeler sınıfına doğru gidiyor.

Yayınlanma: 11.08.2019 - 21:37
Abone Ol google-news

Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkanı Oya Özarslan, liyakatin olmadığı her yerde yozlaşma ve çürümenin hakim olacağını vurgulayarak, “İmar planları üzerinden yapılan ve şehir hayatını derinden etkileyen değişiklikler, yeşil alanların talanı ve imara açılması ve çevre felaketlerine de yol açan mega projeler Türkiye’de diğer ülkelere göre çok fazla gerçekleşiyor” dedi. Türkiye’nin artık yolsuzlukla mücadele etme gibi bir hedefinin olmadığını Yolsuzluk Algı Endeksi’nde daha da aşağılara ineceğini vurgulayan Oya Özarslan ile Türkiye’nin yolsuzluk karnesini konuştuk.

Sırlar perdesi

Türkiye’de şeffaflık mümkün mü, ne tür engeller var?
Şeffaflık, yolsuzluğun panzehiri için bildiğimiz en iyi yol, halkı hesap sormaya, yöneticileri de hesap vermeye itiyor. Türkiye’deki şeffaflığa dair en önemli engellerden biri veriye ve doğru bilgiye ulaşmaktaki zorluk. Geçen hafta Belediye başkanlarının belediyenin iştiraki olan şirketlerdeki görevleri ve aldıkları ek ücretlerle ilgili bir çalışma yapmaya başladık ancak yeterli bilgiye ulaşmak o kadar zor ki, bazen de imkansız. Bazı şirketlerin web sayfaları yok, bazı şirketlerle ilgili net bilgi yok, ticaret siciline baktığınızda da şirketlere atama kararı var ama huzur hakkı ya da ödenen diğer ücretlerle ilgili herhangi bir bilgi yok. Şirket müdürü olarak atanmış belediye başkanları varsa, bunların aldıkları maaş/ücretle ilgili kamuya açık yollardan bulabileceğiniz, şeffaf hiçbir bilgi kaynağı yok.
Şeffaflıkla ilgili bir başka zorluk ise içimize işlemiş olan gizlilik kültürü. Hesap vermekten kaçınan yöneticiler hep sırlar perdesi arkasına saklanıyor. Devlet sırrı, güvenlik bahaneleri ve ticari sır sıklıkla kullanılırdı, şimdi de kişisel verilerin bile bir kalkan olarak kullanılmak istendiğini görüyoruz. Halbuki önemli bir kamu görevi yapıyorsanız elbette ne kadar ücret aldığınız, malvarlığınızdaki değişimler, ne yaptığınız açık ve şeffaf olacak.

24 yıldır aynı puan

Türkiye’nin yolsuzluk karnesini değerlendirebilir misiniz, gelecekteki tablo ile ilgili öngörüleriniz neler?
Yolsuzluk Algı Endeksi tüm dünyada 180 ülkeyi yolsuzluk derecesi açısından kirli yada temiz olarak değerlendiren, her yıl hükümetlerin ve ekonomi dünyasının heyecanla beklediği saygın bir çalışma. Türkiye 24 yıl önce başlayan bu endekste 41 puandaydı şu anda hala 41 puanda, yani en yüksek notu 100 olan endekste 50’nin altında ve yolsuzluğun yaygın olduğu bir ülke olarak görülüyoruz. Yıllar içinde 2001 finansal krizi ya da 17-25 gibi yolsuzluk skandallarına bağlı olarak notumuzda hızlı inişler oldu tabii ki. Göreceli olarak endekste yükselmeye başladığımız tek zaman ise Avrupa Birliğine adaylığımızın gündemde olduğu, bunun için uyum yasaları çıkardığımız ve reform yapmaya istekli göründüğümüz dönemlerdir.
Türkiye’nin artık yolsuzlukla mücadele etme gibi bir hedefinin olduğunu düşünmüyorum, bu öncelik olmaktan çoktan çıktı. Bundan sonra endeksteki yerimiz ya aynı kötü durumunu koruyacak ya da düşecektir.

Utanarak izliyoruz                                                                                                                                   

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birçok kurum Saray’a bağlandı, birçok bağımsız kurum kapatıldı. Liyakat yok sayılıyor, bu durumun yolsuzluğa etkisini değerlendirebilir misiniz?

Liyakatin olmadığı her yerde yozlaşma ve çürüme hakim olacaktır. İşi ehline vermek yerine kayırmacılığın geçerli olduğu devlet ve kurumlar mutlaka çöküşe gider, verilen hizmet kalitesizleşir, halk zarar görür, büyük kazalar ölümler olur, ekonomi zayıflar. Akraba, eş dost ve particilik kaygısıyla yapılan atamalara hemen her gün tanık oluyoruz, aile fotoğrafları çoğaldı, göreve gelir gelmez taraf etrafını önemli görevlere getiren ve bundan da bir hicap duymadan hayatlarına devam edenleri onların yerine utanarak izliyoruz.

 

 

Türkiye’de yolsuzluğun yapısallaşarak siyasi, ekonomik, toplumsal sistemin bir parçası haline geldiğini söylemek mümkün mü?

Yolsuzluk ekonomisi hep vardı ama bu sistematik bir hale geldi ve ölçeği büyüdü. İhale kanunu son 15 yılda yüzlerce değişiklikle delik deşik edildi, açık ihale sistemi sürekli by-pass ediliyor, istisnalar ve acil durumlar için öngörülmüş olan doğrudan temin ve pazarlık gibi usuller genel kural haline geldi, ihalelerin yarısından çoğu (yüzde 53.2’si) kapalı sistemle veriliyor. Dünya Bankasının çalışmasına göre dünyada kamu kaynağının verildiği en büyük 5 şirket Türkiye’den ve bunlar iktidara yakınlığı ile bilinen, skandallara isimleri karışmış ve ihtilaflı mega projelerinin verildiği şirketler.

Devlet her anımızı izliyor

 Türkiye’nin yolsuzluk konusunda kötü puan alması, uluslararası arenada Türkiye’yi ekonomik ve siyasi açıdan nasıl etkiliyor?

Son yıllarda Türkiye artık demokrasiyle yönetilen bir ülke olmaktan çıkmış olarak görülüyor ve Rusya gibi popülist otoriter rejimler sınıfında değerlendiriliyor. Keyfiliğin hakim olduğu, son İstanbul seçimlerinde görüldüğü gibi seçim sisteminin güvenirliğinin kalmadığı, hukukun yürütme erkinin etkisinde kaldığı bir sistem bu. Son RTÜK yasası gibi gelişmelere de bakarsak gerçekten büyük bir hızla Çin ve İran standartlarına doğru gittiğimizi söyleyebiliriz, yani devletin vatandaşı sürekli izlediği ve ne yiyip içtiğine, neyi görüp neyi seyretmeyeceğine müdahale ettiği, kişinin özel alanını denetlediği bir yere doğru. İnsani gelişmişlikte çok düşük, insan hakları ihlallerinin yaşandığı, antidemokratik ülkeler sınıfı burası.
Türkiye uluslararası yatırımları çekmekte gittikçe zorlanıyor ve rekabetçi olmaktan çıkıyor. Gittikçe daha fazla ödemek zorunda kalacağımız bedellerden bahsediyoruz.
Bir de sansür belası var, hemen herşeye, çok kolaylıkla ve karşı tarafın haberi dahi olmadan erişim engeli getirilebiliyor.

Cezasızlık besliyor

Yolsuzluk nasıl bir iklim içinde kök salar?
Medya özgürlüğü yoksa yolsuzluğu yazamazsınız, düşünce özgürlüğü yoksa bunu konuşamazsınız bile, hakkınızda davalar açılır. Bağımsız tarafsız bir yargı yoksa baklava çalan çocukları yargılar ama büyük yolsuzluk iddialarını görmezden gelir, açılan davaları kapatır. Cezasızlık yolsuzluğu besler. Yolsuzluk tam olarak böyle bir iklimde kök salar.

Türkiye, yolsuzluk biçimleri konusunda diğer ülkelerden nasıl ayrışıyor? Türkiye’de yolsuzluğa en çok hangi kurumlar bulaşıyor, neden?
İmar planları üzerinden yapılan ve şehir hayatını derinden etkileyen değişiklikler, yeşil alanların talanı ve imara açılması ve çevre felaketlerine de yol açan mega projeler bizde çok fazla gerçekleşiyor. Yine siyasal iktidarın medya üzerindeki kontrolü, siyasetin finansmanı için araç olarak kullanılması, birtakım dernek vakıflar üzerinden toplum mühendisliği yaratacak şekilde çalışılmasının belirgin olduğunu düşünüyorum. Medyada havuz modeli denen kavram da özgün bir örnektir.
Türkiye’de bizim 2015-2016 yıllarında yaptığımız anketlerimizde yerel yönetimler ve siyaset en çok yolsuzluğa karışan kurumlar arasında çıkmıştı.

En fazla mega proje Türkiye’de

Türkiye ekonomisi bir kriz döneminden geçiyor, bu durum yolsuzluğu ne yönde etkiliyor?
Kamu özel işbirliği (KÖİ) ile büyük kamu kaynakları aktarıldı, çok hesapsız kitapsız işler yapıldı bunu görüyoruz. Mesela Kütahya’daki havalanından 2016’da 446 bin 26 dış hat yolcusu gidecekmiş gibi hesap yapılıyor, gerçekte giden yolcu sayısı ise 8 bin 829. Yani tahminde isabetsizlik yüzde 95 ve bu aradaki yolcu sayısı kadar dolarla verilen garantiler ödeniyor bu şirketlere. KÖİ projelerine verilen garantiler bütçede gittikçe daha büyük bir yer alacak, toplam büyüklüğünün 130 milyar dolar olduğu öngörülüyor. Önümüzdeki yıllarda halkın sırtına daha çok yük binmesi demektir bu. Ekonomik kriz dönemlerindeki ek yükler halkta bu konulara karşı duyarlılığı artıracaktır, hem yolsuzluk iddiaları hem de israf olaylarına karşı tepki büyüyecektir diye düşünüyorum.

Müthiş başıboşluk var

Son yıllarda Türkiye peş peşe seçimlere sahne oldu. Partiler ne kadar şeffaf davrandı?
Seçimlerin finansmanına dair yasal düzenleme olmadığı gibi, siyasetçilerimiz duyarsız, Yüksek Seçim Kurulu gibi yapılar etkisiz ve ilgisiz. Devlet medyası dahil kamunun tüm kaynakları, otobüsler, uçaklar seçimlerin finansmanı için kullanılıyor ve bu da adil ve şeffaf bir seçim yapılmasını engelliyor. Biz tüm seçimlerde bunları izleyip raporluyoruz, biz görüyoruz seçimleri denetlemekle görevli yüksek kurumlar görmüyor, dur diyebilen bir devlet kurumu da yok, müthiş bir başıboşluk var.

 

Yanlışlıklara göz yummayın

Yolsuzluktan arınmış bir dünya mümkün mü, bunun için ne tür adımlar atılmalı? Türkiye özelinde atılması gereken adımlar neler?
Para ve kontrolsüz gücün olduğu, denge ve denetleme mekanizmalarının olmadığı yerlerde bu devam edecektir. Yanlışlıklara gözünü kapatmayan, kendi partisine ya da oy verdiği iktidara hesap soran, yolsuzluklara bulaşan iktidarlara oy vermeyen bir toplumun önşart olduğunu düşünüyorum. Almanya Cumhurbaşkanı bir işadamından aldığı düşük faizli kredi ve bir uçak bileti yüzünden istifa etmişse, etik dışı uygulamalara tepki gösteren demokratik toplum refleksi sayesindedir. Türkiye için de esas dönüşümü sağlayacak olan bu duyarlı sivil toplum yapısı.
Bu yakınlarda CHP’li bazı belediyelerdeki kayırmacılık iddialarına en çok kendi seçmeni tarafından tepki geldi ve bu başkanlar yanlışı düzelttiler. Aynı iddialara maruz AKP li belediyelerden ses seda çıkmadı ama, yine AKP’li bir başka belediyeyi yollarının yapılması için protesto eden ve sizi oraya biz oturttuk diyen kadınları izledim geçenlerde. Bunlar hep umut verici gelişmeler, hesap soran aktif vatandaş bizim geleceğimizdir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler