‘Sanat elbette politiktir’

Ukrayna’nın Oscar yarışındaki filmi ‘Donbass’ın yönetmeni sergeİ loznıtsa ile söyleştik.

Yayınlanma: 15.12.2018 - 22:46
Abone Ol google-news

“Kameranızı nereye koyduğunuz önemlidir ve dolayısıyla elbette sanat politiktir” diyor Ukraynalı yönetmen Sergei Loznitsa. Bu yıl Cannes’ın yan bölümü ‘Belirli Bir Bakış’ın açılışını yapan “Donbass” ile en iyi yönetmen ödülünü kazanan Loznitsa, filme adını veren bölgede dört yıldır süren savaşın manasızlığını ve acımasızlığını kara mizahla katlanır hale getirdiğini söylüyor. “My Joy” ve “Gentle Creature” gibi filmleriyle Altın Palmiye yarışının gediklisi olan 54 yaşındaki yönetmen, bir Nuri Bilge Ceylan hayranı. Ukrayna’nın Oscar yarışındaki “Donbass”, Başka Sinema aracılığıyla vizyonumuzda.

-Bu kez bölümler haline ve sayısız karakter eşliğinde Donbass havzasında süren savaş üzerinden trajikomik insanlık durumlarına bakıyorsunuz. Belgesel olmayan bir film için bu kadar açık ve net bir tavrı benimsemenizin sebebi nedir?

Doğrudan anlatmazsam başka türlü meselenin özüne varamayacağımı hissettim artık ama aslında daha söylenmesi ve gösterilmesi gereken o kadar çok şey var ki, inanın! Bazı bölümlere inanamıyor seyirci ama ben bunları youtube’tan uyarladım, basbayağı yaşanmış olaylar. Nedense bir sanat yapıtında izleyince inanamıyoruz, hayal ürünü zannediyoruz. Çağımızda gerçek önemini yitirmiş! Halbuki az bile anlattım. Bazı bölümler daha açık ve net. Örneğin Alman gazeteciye yardım eden Ukraynalı fotoğrafçı aslında kendisini oynuyor. Bana senaryo aşamasında çok yardımcı oldu ve yerine oyuncu ararken onu oynatmanın daha uygun olduğunu anladım, mükemmel oldu. Belgesellerimde kurmaca duygusu da vermesini yani apaçık göstermek yerine sizin idrak gücünüze yer bırakmasını sevİyorum. Kurmacalarda ise gerçekliğe yaslanması gerekiyor. Bütün bunların ortasında ise kara mizah var elbette, onsuz olmuyor.

-Savaşın korkunçluğuna başka türlü katlanılmaz nedeniyle mi?

Elbette kara mizah olayın saçmalığını ve akıl dışılığını vurgulayan, durumu başka bir boyutta bir görmemizi sağlayan bir şey. O bakışla yaşananların trajikomik bir boyutunu da görüyorsunuz. Aynı zamanda evet, korkunç gerçekliğe bakmamızı katlanır kılabiliyor. Yani kızgın bir demiri çıplak elle tutamazsınız, eldivene ihtiyacınız var. Böylelikle gerçek hayatta tahammül edilemez şeyler daha az tehditkar görünüyor.

-Kömür madenleriyle bilenen Donbass havzası yani Doğu Ukrayna’daki savaşı haber bültenlerinden kanıksayan seyirciye ne söyler sizce filminiz?

Sanatın ufuk açıcı etkisine güveniyorum. Günümüzdeki bilgi bombardımanında bizde düşünecek ve hissedecek hal bırakılmıyor. Ama sinemada başınızı çevirmezsiniz, bilginiz olması gerekmez ama içgüdülerinizin peşinde kameranın durduğu yeri önemsersiniz çünkü biri yani yönetmen önemsemiştir ve başarılı bir sanat yapıtı bir şekilde izleyicisiyle bağ kurar. Yani sanat doğası gereği politiktir ve insanı anlatmaya başladığınız anda, aşk hikâyesi bile olsa mevcut düzene dair bir şeyler söylemiş olursunuz. Hani Almanlar Picasso’ya ünlü “Guernica’ basılı kartı göstererek ‘bak ne yaptın’ demişler, o da ‘Hayır onu siz yaptınız’ demiş, sanat böyle bir şeydir işte. Propoganda sineması ise çok ayrı bir şey.

-Avrupa ve ABD’de de yükselen aşırı sağın etkisine bakınca komünist dönemle hesaplaşmayı yorumlarsınız?

Malesef durum vahim. Baskıcı rejimlerin doğasını konuşmak gerekiyor aslında ve komünist dönemle gerçek manada hesaplaşılmadığını düşünüyorum henüz. Donbass’ta olanlar bütün savaşlarda olduğu gibi kötülüğün ta kendisi. Niye savaş var ki! Ruslar da yaşıyor ama Ukrayna orası ve Rusya’nın oradaki varlığı kabul edilemez. Sorunun sadece ekonomik olduğunu düşünmüyorum, aksine çoğu çatışma gibi bir prestij meselesi olarak da görülebilir. Komünizm döneminde çok canlar yandı ama şimdi de bakıldığında dünyada dengeler pek değişken, absürd olaylar çağında yaşıyoruz. 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler