Yeni Dalga’nın öncüsü

Artist’in Oscar ödüllü yönetmeni Michel Hazanavicius Fransız Yeni Dalga Akımı’nın öncüsü Jean-Luc Godard’ın karmaşık aşk öyküsünü ve 60’lardaki Maoist dönemini Le Redoutable’da (Godard ve Ben) eğlenceli bir anlatımla aktarıyor. Godard ve Ben, yönetmenin ayrıksı, ikonik, yaratıcı bir portresi.

Yayınlanma: 08.12.2017 - 11:39
Abone Ol google-news

Michel Hazanavicius ve Jean-Luc Godard, birbirlerinden çok farklı iki  sinemacı. Hazanavicius, komedi türünde filmler çekerek sinemaya girdi. OSS 117: Cairo, Nest of Spies (2006) ile OSS 117: Lost in Rio (2009) 007 James Bond’la dalga geçen casusluk parodileriydi. Hollywood’un Altın Çağı’na saygıda bulunan The Artist’le (Artist/ 2011) en iyi film ve yönetmen Oscar’larını aldı. Artist’in ardından herkes onun yine bir komedi yapmasını bekliyordu. Fakat sinemacı Fred Zinnemann’ın From Here to Eternity (İnsanlar Yaşadıkça), High Noon (Kahraman Şerif) kadar tanınmayan melodramı The Search’e (Arayış/ 1948) yöneldi. 2. Dünya Savaşı’nda geçen olayı Çeçenistan-Rusya savaşına uyarladı. Film gişede başarılı olmadı. Hazanavicius eski türüne geri dönerek, Yeni Dalga Akımı’nın babası Jean-Luc Godard’ın eski karısı oyuncu-yazar Anne Wiazemsky’nin Un an après (Bir Yıl Sonra/ 2015) kitabını komik, ironik bir anlatımla sinemaya uyarladı.

Le Redoutable (2017) sinema tarihinin öncülerinden, ayrıksı, yaratıcı, ikonik, ikon düşmanı Jean-Luc Godard’ın Mayıs 1968’de aktrisle olan karmaşık ilişkisini ve Maoist dönemini irdeliyor. “Anne, ben
gelene dek tüm teklifleri reddetmişti. Benim ciddi ve akademik olmayan vizyonum Anne’ı çok etkiledi, hemen önerimi onayladı. Filmdeki Godard, gerçek, Anne’ın betimlediği ve benim vizyonumdan oluşan bir Godard. Onu sempatik yansıtmadın, zaten 1960’larda sempatik olmak gibi bir merakı da yoktu. Gerçeğin, sanatın,  siyasetin radikal arayışı içindeydi. Çevresinde çok az kişi vardı, yapayalnızdı. Onu komik, hicivli bir anlatımla yansıtmam bana  da yaradı, kadın düşmanlığına hafifçe değinmiş oldum.
Yahudilere karşı olan saplantısını, dostlarına karşı gösterdiği şiddeti, onun insani yönünü ortaya çıkartarak anlattım. Kitleleri uyutan bir kimlik asla olmadı” diyen Michel Hazanavicius,
Le Redoutable’da ustanın politik filmlerinden çok renkli popüler yıllarına saygıda bulunuyor.


“1960’ların başlamasıyla naylon, plastik, hazır giyim, hazır mobilyalar üretimi de başladı. Yeni malzemeler, yeni renkler. Modernitenin ilkörneği olan Godard ilk renkli filmi Une femme  est une femme’da (Kadın Kadındır) beyaz, kırmızı, mavi, sarı renkleri kullandı, film adeta bir Mondrian tablosu gibiydi” diyen yönetmen JLG’ın sinemasında formüller, sloganlar, özdeyişler de kullandığını belirtiyor. Ayrıca düşüncelerini yansıtan keskin diyaloglar da var. Sinema tarihine A Bout de Souffle (Serseri Aşıklar/ 1959), Le Mépris (Nefret/ 1963), Alphaville (1965), Pierrot le Fou (Çılgın Pierrot/ 1965),
La Chinoise (Çinli Kız/ 1967) gibi özgün yapımlar bırakan Godard dijital görüntüyü yapay bulan bir sinemacı. “Elinize ufak bir kamera verdiklerinde hemen çekim yapabileceğinizi düşünürsünüz. Biz insanlar hemen günaha kapılırız.  Çektiğimiz görüntüleri bizim kaydettiğimizi sanırız, oysa ki kamera çekiyordur. Tıpkı cep telefonlarında olduğu gibi. Günümüzde insanlar cep telefonlarıyla, instagram hesaplarıyla konuştuklarını, iletişim kurabildiklerini düşünüyorlar” diyor Godard. O, 1950’lerin sonundan beri diri militan kimliğini, sanatını özenle koruyarak kendi yolunda yürümeyi
sürdürüyor. Onun her zaman söyleyecek önemli bir sözü, verecek düşündürücü bir iletisi, eleştirecek ciddi bir konusu var.


Dış ses için ilk başta Godard’ın, Wiazemsky’nin ve Roland Barthes’ın seslerini birlikte kullanmayı düşünen  Hazanavicius sonra hepsinden vazgeçip salt oyuncu-yazar Anne Wiazemsky üstünden öyküyü anlatmaya karar vermiş. 2017’de yaşamını yitiren Anne Wiazemsky, Yeni Dalga’nın yıldızıydı, Bresson (Rastgele Balthazar), Pasolini (Teorema), Godard (Çinli Kız) gibi özgün sinemacılarla çalışmıştı.

The Artist’de Akademi ödüllü Jean Dujardin nasıl parlıyorsa Le Retoutable’da da Jean-Luc Godard’ı canlandıran Louis Garrel öyle parlıyor, çok başarılı bir performans sergiliyor. Eski karısı yazar Anne Wiazemsky’de Lars von Trier’in Nymphomaniac ve Nicolas Saada’nın Taj Mahal’ında oynayan
Stacy Martin var. Hazanavicius’un eşi ve gözde oyuncusu Bérénice Bejo’da kadroda. Hazanavicius filmini bir İtalyan komedisi olarak tanımlıyor: “Matrak, uçuk karakterler var  ama hepsi saygınlar. Gerçek dramatik olaylarla birlikte çokta  duygusal. Godard’ın topluma, herkese karşı koyuşunu,  meydan okuyuşunu, sınır tanımazlığını yansıtıyor”.

Yeni Dalga’nın babası Jean-Luc Godard’ın sanatsal-politik krizini, oyuncu eşiyle olan gerilimli aşkını betimleyen Le Redoutable (Godard ve Ben / 2017) 15 Aralık’ta gösterime girecek.

 

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler