Balbay’la Büyükada’da ‘Martıların Kıskandığı Mutluluk’

05 Ocak 2014 Pazar

“Biz bu şarkıyı hep ‘Adalardan çok dost gelir bizlere’ diye söyledik” diye yazdı Mustafa Balbay, belediye başkanı “adaşı” Mustafa Farsakoğlu’nun önüne bıraktığı şeref defterine ve arkadan şöyle devam etti:
“Bugün biz Adalar’a dostların kucağına geldik. Öylesine mutluyum ki sanıyorum martılar kıskanıyordur!”
4 Ocak Cumartesi sabahı... Adalılar yeni yılın ilk güneşi ve de “zulümhane” günlerini arkada bırakan Balbay’la duygulu bir kucaklaşma yaşıyor.
Tekneyle yanaşıp motordan adaya indiği ilk andan itibaren; Mustafa Balbay’ın etrafını, onu hiç bırakmayan sevgi halesi alıyor
Silivri’de 57 ay geçiren Türkiye’nin en ünlü tutsağı ile hatıra fotoğrafı çektirmek için insanlar sıraya giriyor.

Direncin, değişimin umudu
Çarşı içinde herkes ona alkış tutuyor, yol boyunca dükkânlarından dışarı çıkıp selamlıyor, ikramlarda bulunuyor, fırsat bulunca sıkı sıkı sarılıp bağırlarına basıyor.
Mustafa Balbay siyasetin dibine dek kirlendiği, demokrasi ve hukuk devleti adına “görsel efekt” babında korunan sembollerin dahi feda edildiği bir dönemde insanlara “umut” “başka bir Türkiye mümkün!” umudu- vaat ediyor.
“Dışardakilerin desteğiyle kötü günlerimde dahi umudumu hiç kaybetmedim” diye konuşuyor Balbay; “Dışarı çıktıktan sonra da anladım ki bu halkla çok şey yapılır!”

‘Mağduriyet’ devşirmek istemiyor
Her durak ve yaptığı her konuşmada Balbay hemen nerdeyse yalnız gelecekten bahsediyor.
Dört aylık hapis macerasından bir “mağduriyet destanı” devşiren başbakanın tam aksi yönünde, Silivri günlerini hatırlatmaya pek istekli görünmüyor. Yeri geldiğinde elbette Silivri de konuşuluyor ama Mustafa’nın vurgusu daha çok gelecek ve insanlara umut telkin eden “yeni mücadeleye” yönelik oluyor.
Hapisten çıktığı ilk gündeki gibi Balbay özellikle, “intikam tuzağına” düşmeyi reddediyor.
‘Bu dönemin intikamı alınsın!’ duygularının toplumdaki yükselişine” dikkat çeken, bunun büyük bir tehlike olduğuna atıf yapan yazarımız “Bu ülkede benim düşmanım dediğim hiç kimse yok. Tersine, düşüncelerimizin iktidara gelmesini biz ancak toplumla kucaklaşarak sağlayabiliriz. Bizden-sizden ayrımının kazanını olmaz. Bir kardeşiniz olarak ben 57 aylık esaret günlerinden ürettiğim geleceği sizlerle paylaşacağım. Geçmişi değil” diyor.

Sorunlara özgür çözüm tercihi
“Siyaset yapma anlayışının” ipuçlarını da paylaşan Balbay -özetle!- “Siyaseti de, Türkiye’nin sorunlarına çözüm aramayı da özgürce, halkla yapacağım. Çözüm; halkla sandıktan yeni bir iktidar çıkarmaktır! Bunun dışında her şey ya geçici, ya hormonlu kalacaktır… Bu süreçten biz çıkarız, yeter ki sol solun kurdu olmasın. Birliktelik ve hedef ortaklığı kurmak lazım. İktidarı almaya inanmak lazım. ‘Biz kırsal kesimin oylarını alamayız!’ saplantısını aşmak lazım. Yerel seçimlerde İstanbul, Ankara, İzmir… Büyük kentleri mutlaka almak lazım” diyerek konuşuyor.
Tartışmaların iktidarın hangi kanadı haklı/haksız boyutu üzerinden değil; “yeni dönem” vizyonuyla yürütülmesi gerektiğine işaret eden yazar-milletvekili; “bardak yarı dolu-boş yaklaşımını da” reddediyor: “Bardak yoksa, biz yeni bir bardak bulacağız” diyor, “Silivri’ye ben gazeteci girdim. Siyasetçi ve aynı zamanda oyun yazarı olarak çıkıyorum. Siyaset sahnesinde oynayacağım ve iyi bir rol alacağım” diye ekliyor.

‘Bunun adı demokrasi değil!’
Silivri öncesinde Ankara’daki gazetecilik yıllarında sık görüştüğü yabancı misyon şeflerinin kendisine “Avrupa’nın Hıristiyan demokrat deneyimlerine atıf yapan biçimde Türkiye’de de ‘Müslüman demokrasi olmaz mı?” sorusunu yönelttiklerini hatırlatan Mustafa; “Avrupa’da yüzyılların birikimiyle gelişen bir şeyin bu topraklarda hemen boy vermesinin zorluğuna da” dikkat çekerek özetle şunları ilave ediyor:
“Bugün camideki insanlar da anladı ki bunun adı demokrasi değil. Türkiye’nin son 20 yılını kayıp dönem olarak görüyorum ama bu da yaşanacaktı. Deneyim çok iyi bir okul. Bugün Türkiye’de hukukun olmadığını herkes kabul etti. Biz yıllarca demir parmaklık ardından ardından bunu söylemeye çalıştık; yargılamaların yargılama olmadığını, hukukun hukuk olmadığını söyledik. Meğer kumpas varmış! En son Cemil Çiçek fişi çekti. ‘Anayasanın 138. maddesi öldü’ dedi. Hepimizin başı sağ olsun!”
Adalar belediyesi ve CHP ilçe binasında, ardından tarihi vapur iskelesinin karşısındaki “Yıldızlar kahvesinde” ve kıyıdaki “By Şükrü” lokantasında, tutsaklık döneminde “Balbay’a özgürlük platformu” kuran destekçileriyle buluşan ve öğle yemeği yiyen CHP vekili; her vesileyle çocukları ve eşi Gülşah’ı da andı.
6 yaşına girmek üzere olan oğlu Deniz’le ilgili olarak özellikle şu çok sempatik anısını paylaştı: Tutuklandığı zaman ana kucağında henüz bebek olan Deniz için baba Balbay; “gezmeye gittiğimizde her yarım saatte bir şimdi tuvalete gitmek istiyor!” diye anlatıyor:
Annesi Deniz’i -eli mahkûm- şimdiye dek dışarıda hep kadınlar tuvaletine götürmüş…
Deniz için babayla birlikte erkekler tuvaletine gitmek başlıbaşına bir rüşt ispatı olmuş!
Yılbaşını geçirmek için geldiğim Büyükada’da Mustafa’nın “martılarla ilk özgürlük buluşmasına” tanık olmak benim için en güzel yeni yıl hediyesi oldu. Sıklıkla kullandığı “arkadaşlar!” hitabının sıcak tınısı, hep kulaklarımda olacak.    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları