Taraflı Yargı

13 Ocak 2014 Pazartesi

HSYK zaten taraflıydı. Dinci koalisyon bozulunca AKP, bununla yetinmiyor, HSYK’yi Adalet Bakanı’na bağlı bir genel müdürlüğe dönüştürme peşinde.
Recep Tayyip Erdoğan’ın dediğine geliyoruz sonunda: Güçler ayrılığı da neymiş... Bağlayın hepsini Başbakan’a, olsun bitsin..
Emekli Danıştay Başkanı Nuri Alan’a göre, 12 Eylül 2010 referandumundan sonra özellikle yüksek yargı zaten bağımsızlığını yitirmişti: “Referandumdan sonra oluşturulan HSYK’nin yeni atadığı 160 üye, Yargıtay’daki tüm kurul ve dairelerde çoğunlukta. Siyasi nitelikli davalar olduğu zaman katılımı yüksek tutuyorlar ve sonuca ulaşıyorlar.”
Benzer bir yapı Danıştay’da da var:
“Danıştay’daki yapılanmada da sepete Fethullahçı ve AKP yanlısı üyeler konuldu. HSYK, Danıştay’a cımbızla üye seçti. Danıştay’da siyasi nitelikli bir karar görüşüleceği zaman İdari Dava Daireleri Kurulu’na 90 kişi katılıyor ve yeni atanan kadrolar blok oy kullanıyorlar. Ama aynı kurul; teknik, önemsiz bir dava olduğu zaman 30 kişi ile toplanıyor. Bütün bu göstergeler, yüksek yargının tarafsızlığını tümden kaybettiğini kanıtlıyor.”
Siyasi İslamcılar yüzünden devletin iler tutar yanının kalmadığına ilişkin gözleme Nuri Alan da katılıyor. Örnek olarak da Çankaya Köşkü’nde oturan Abdullah Gül’ün, ABD’ye sığınmış emekli vaize aracı göndermesini gösteriyor:
“Cumhurbaşkanı, devlet yapısında hiçbir ilgisi olmaması gereken yere sulh için adam gönderiyor. Cemaatle hükümet arasında arabuluculuk yapıyor. Böyle bir şey olur mu? Cumhurbaşkanı’nın ne yapması gerektiği anayasada yazılı.”
Anayasa mı, dediniz? Kim dinliyor ki?

Yönetilemezlik Üzerine
Türkiye’nin içine itildiği uçurum, kimi muhalefet çevrelerinin, işin kolayına kaçarak, yalnızca tekerleme gibi yinelenen “ayakkabı kutusu”, “para sayma makinesi” gibi simgeler üzerinden ilkokul çocuğu ağzıyla anlatılabilecek kadar basit değil...
Laik yapı, muhalefetin de desteğiyle giderek geriletilmiş. Demokratik yapı, yürütme erkinin başının giderek her alana egemen olması ile zedelenmiş. Ulusal birlik, etnik dayatmalara boyun eğilerek verilen ödünlerle silikleştirilmiş. Sosyal adalet, en azgın piyasacılık uygulamaları ile yıkılmış.
Hukuk, gündelik siyasetin işine geldiği gibi kullandığı bir araç durumuna getirilmiş. Anayasal kurallar, ilkeler, ülkeyi yönetenlerce ayak bağı olarak algılanmaya başlamış ve uygulanamaz olmuş.
Devletin görevlisi konumundaki memurlar, iktidardaki dinci koalisyonu oluşturan farklı tarikatların oyuncağı konumuna indirgenmiş. Her demokratik eylem, bastırılır hale gelmiş.
Ulusal ordu içeri tıkılırken, onun mücadele ettiği bölücü unsurlar ile pazarlık yürütülmüş. Toplumun geleceği olan çocukların eğitimi, dinsel simgeler takmış öğretmenlerin elinde dinci medrese sistemine bırakılmış.
Polis; yalnızca halkını cezalandıran, döven, kurşunlayan bir iktidar copu olurken hırsızlara, yolsuzlara, çıkarcılara yol açılmış. Halk yönetimi olan Cumhuriyet bir çoğunluk diktasına dönüştürülmüş.
Kısacası, devlet büyük bir nefretle dönüştürülürken çürütülmüş, yönetilemez olmuş.
Kim yapmış bunu? Siyasi İslamcılar...
Anlıyor ve görüyoruz ki, çok yakında bu çöküntünün altında kalacaklar.
Önemli olan, halkın, siyasi İslamcıların devleti ne hale getirdiklerini görüp ilerisi için bir ders çıkarıp çıkarmadığı...  

İşbirlikleri
Ankara, yerel seçimlerde karışık birtakım işbirliklerine sahne olacak.
Sağ seçmenin çoğunlukta olduğu Keçiören ilçesinde kimi MHP’liler, CHP’nin Ankara Anakent adayı eski MHP’li Mansur Yavaş’ı desteklemek üzere, BBP’den Keçiören adayı olan Turgut Altınok’un çevresinde örgütlenmeye başlamışlar. Bu kadroların, BBP listesinden belediye meclis üyeliği için aday gösterileceği söyleniyor.
Keçiören’deki sağ seçmenin CHP’ye oy vermeme eğilimi böylece BBP aracılığıyla çözümlenmek isteniyormuş. Yavaş, seçilmesi durumunda BBP’li belediye meclis üyeleriyle de işbirliği yapmayı düşünüyormuş...

Cihanbeyli’yi Yeniden Kazanmak
Kimi kentlerde kendi öz gücüne sırt dönmüş olan CHP’de örgüt; ilkeli, çalışkan, halkçı-devrimci adaylar üretmeyi sürdürüyor. Bunlardan birisi Cihanbeyli’de belediye başkanlığına aday olan eczacı Hüseyin Ufacık örneğin.
Türkiye’nin yüzölçümü açısından en büyük ilçesi olan Cihanbeyli, bir zamanlar CHP’nin kalesiydi. Hüseyin Ufacık, önüne birincil hedef olarak yine bu konumu yakalamayı koymuş. Her göç veren Anadolu ilçesi gibi, giderek zayıf düşen Cihanbeyli’yi ayağa kaldırmakta kararlı. Gençleri kahve köşelerinden kurtarmak istiyor. Seçilirse, gençlik merkezleri, tiyatro salonları, kütüphaneler kuracak. İşsizliğe çareler aramayı; öğrencileri yurda, çiftçileri suya kavuşturmayı amaçlıyor. Turizm ile bugüne değin bağlantısı kurulmamış Celil Boğazı ve Tuz Gölü’nü canlandırmayı amaçlıyor.
Özetle, Hüseyin Ufacık’ın bir ülküsü var. Hem düşünsel köküne, hem de kendine güveniyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları