Altın varaklı ‘kirli anlaşma’

20 Ekim 2015 Salı

Gördüklerimin önce “fotomontaj” olduğunu düşündüm… İkinci düşüncem “her ölçünün kaçırılmış olduğu” oldu.
Tahtvari altın varak o koltuklar…
Işıl ışıl ışıldayan altın varak masalar ve sehpalar…
Ve o koltuklar, o masa, sehpalar etrafında konuşulan biçare mültecilerin kaderi…
Kimileri arkalarında Aylan gibi bebeklerini bırakmak tehdidini göze alarak, kendilerini Ege’nin sularına bırakıyor.
Kimileri ilerleyen güze; yağmura, soğuğun şiddetine aldırmadan dağ bayır demeksizin yürüyor, kapılarını birer birer kapatan Balkan ülkelerinden her tehlikeyi göze alarak umutla AB’ye geçmeye çalışıyorlar...
Her gün televizyonlarda gördüğümüz o zavallı insanların kaderi işte, o “altın varaklı” sehpaların üzerine konan.
Fotoğrafa bakarken bile insanın içi almıyor.
Başta Suriyeliler olmak üzere, o garibanların kaderiyle beraber bu “kirli pazarlığa” tabii ki Türkiye’nin siyasi geleceği de dahil ediliyor…

Bu nasıl kardeşlik?
Üç yıl önce Suriye iç savaşı başında; Erdoğan’ın “Suriyeli kardeşlerimiz” için söylediği dayanışma sözleri hâlâ kulaklarımda:
“Suriye halkının, Suriyeli kardeşlerimizin değişim, özgürlük, insanca yaşam talepleri, Suriye rejimi tarafından reddedildi” diyordu
o yıllarda Erdoğan….
Suriye rejimine bu yüzden düşman kesilmişti.
“Suriye’de bizim özbeöz kardeşlerimiz yaşıyor” diye dayatıyordu:
“Onlarla ortak tarihimiz, ortak kültürümüz, ortak inançlarımız var. Suriye’yle insani olarak ilgilenmek zorundayız. Zira biz her zaman hakkı savunmuş ve bu konuda kararlılığını her zaman ortaya koymuş bir ecdadın torunları, onların mirasını yüklenmiş bir milletin evlatlarıyız. Bugün zor zamanlarında onların yanlarında olmamız insani bir zorunluluktur” diye söz ediyordu Suriye halkından.
Şimdi o “özbeöz kardeş Suriyelileri”, arzuları hilafına işte Türkiye’de tutması isteniyor Erdoğan’dan!
Türkiye’nin, savaşın yıkımını yaşamış Suriyelilerin, bir de burada gardiyanlığını yapmasını istiyorlar kendisinden.
Bu nasıl bir kardeşlik?

O bakışı nerede görmüştük?
Merkel’in “bon pour l’orient” ikiyüzlülüğü de bu ziyarette, dört dörtlük, tabak gibi faş oldu.
Sözde Merkel “RTE’nin 1100 odalı Cumhurbaşkanlığı sarayında ortak fotoğraf çektirmemek için” Ankara’ya gitmemiş de, Erdoğan’la İstanbul’da buluşmuşmuş…
Alman şansölyesinin üzerine oturduğu koltuk takımları, bu “Ankara’nın şatafatını reddetmek uğruna İstanbul’u yeğledik” jestini boşa çıkardı.
Merkel-Erdoğan buluşmasında unutulmayacak bir başka detay; RTE’nin Merkel’e yan yan, kıs kıs gülümseyen o unutulmaz bakışıydı…
“Erdoğan’ın yüzündeki bu ifadeyi ben en son ne zaman görmüştüm” diye düşünürken birden hatırladım:
Tabii ya…
Erdoğan en son Deniz Baykal’a böyle bakmıştı!
7 Haziran seçimleri ardından RTE’yi elinden tutup, ayağa kaldıran o tarihi “buluşmayı” kastediyorum.
Güldüğünü hiç görmediğimiz Erdoğan; yamacına oturttuğu Deniz Baykal’a
o buluşmada tam böyle işte “Budur! Ayağıma geldin ve kucağıma düştün!”
ifadesiyle gevrek gevrek gülüyordu.
“İki buluşma resmini” yan yana koyup bakın, tam ne dediğimi anlayacaksınız.
7 Haziran’dan sonra Baykal’ın Erdoğan’a kondurduğu “yaşam öpücüğünü”, kritik 1 Kasım seçimleri öncesinde pekâlâ Alman Başbakanı Angela Merkel kondurmuş olabilir.
Hele de Alman şansölyesinin İstanbul gezisi dolayısıyla demokratik özgürlükler üzerinde sert eleştiriler içeren AB Komisyon raporunun yayımlanmasının, seçim ertesine ertelendiği düşünülecek olursa.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları