Türkiye’ye Kaddafi rolü

22 Ekim 2015 Perşembe

Almanya’dan “Die Welt” Merkel- Erdoğan buluşmasının ardından;
“Türkiye, Suriye’de tampon bölge oluşturmak istiyordu; şimdi kendisi tampon oluyor” diye yazdı ve ekledi:
“Muğlak vaatler Merkel’in Türkiye’ye Kaddafi’nin üstlendiği (AB’nin) sınır bekçisi rolü biçtiğini gizleyemez!”
Bu çok çarpıcı ifadeler önceki gün Cumhuriyet’in baş sayfasında da vardı...
Aslında ben bunu Erdoğan daha ay başında Brüksel’e gittiğinde yazdım:
“Dünya liderliğinden AB sınır bekçiliğine” başlıklı “Sağnak”ta (6 Ekim), “Reel politika, Erdoğan’a AB sınırlarının şimdi bekçiliğini dayatıyor. Bu, 5 yıl önce Kaddafi’ye biçilen yerdi” demiş; “Ankara’yı bekleyen kirli anlaşma” başlıklı sonraki yazımda da “Kaddafi’ye” bu “kirli” sınır bekçiliği rolünün nasıl teslim edildiğini anlatmıştım...
Ancak “kampları” anlatmaya fırsat olmadı. Onu da bu yazıda tamamlayım...
Öyle ya; “Kaddafi’nin rolü” denen bu “sınır bekçiliği düzeni” ve de o kamplar, acaba ne ifade ediyor?

‘Dıştan’ denetim...
Buna “outsourcing”, diğer deyişle “sınırların denetiminin dıştan sağlanması” deniyor.
İtalya, çiğnenmesi mümkün olmayan anayasal haklar ve insan hakları gerekçeleri ile “güney sahillerinin kontrolünü”, kendisinin doğrudan başvuramayacağı yöntemlerle denetleme işini Kaddafi’ye devretmişti.
2008’de Kaddafi ile yürürlüğe giren “sınır kontrolü” düzenince, aynen şimdi AB ve Merkel tarafından Türkiye’ye önerilen biçimde; İtalya’nın güney sahil şeridi Kaddafi’nin güvenlik güçleri ile “ortaklaşa” korunuyordu.
İtalyan sahil güvenliği ufukta kaçakları belirlediği anda bunları Libya güçlerine bildiriyor; hak, hukuk sicili sıfır Libya da, uluslararası sulardı filan diye bakmadan bildiği yollardan o tekneleri geri çeviriyordu.
AB ülkeleri, kaçakları Libya’ya geri püskürtmek için, Türkiye için bugün sözü edildiği şekilde, o yıllarda bir “güvenli ülke” tartışmasına girmeye gerek dahi görmemişlerdi.
“Kirli anlaşmanın” hayata geçmesi için havada Avroların uçuşması ve Başbakan Berlusconi’nin Kaddafi’nin elini öperek egosunu hoş tutması yetmişti.
Berlusconi’nin “diplomasi şaheserim” dediği anlaşmaya göre Kaddafi, İtalya’dan “altyapı” karşılığı olarak 5 milyar Avro alacaktı.
Buna karşın Libya’nın “Reis”i, Akdeniz’den topladığı kaçakları, ülkesindeki kamplarda tutacaktı.

Göçmenlerle şantaj yapmak
Kaddafi’nin cesedinin taşındığı ilk yer olan Mistrata yakınlarındaki Majer, Bingazi yamacında Ganfuda, Batı şeridinde Misurata ve Al Zawiya kampları, Trablus’ta Abu Salim kamplarındaki zulmü anlatan çok röportaj izledim.
Kaddafi bu kamplardaki göçmenlerden, “köle” gibi bedava işçi olarak yararlanıyordu.
Sıcakta üst üste, alt alta aylarca kalan göçmenlerin yaşadığı insanlık dışı şartlar kimse için sır değildi.
BM ve insan hakları dernekleri bütün hak ihlallerinden haberdardı.
Ama Kaddafi’nin her krizde AB başkentlerine; “Kafamı attırmayın. Kampların kapılarını açtım mı, Avrupa’nın rengi siyaha boyanır!” tehditleri karşısında; başlarını öte yana çeviriyorlardı.
Göçmenler böylece yalnız “Guantanamo” şartlarındaki kamplarda tutsak tutulmakla kalmıyor, bir de “Reis”in şantajlarında “yem” olarak kullanılıyorlardı.
İtalya’nın ünlü Ortadoğu uzmanı Alberto Negri; Erdoğan’ın da şimdi kaçak göçmenleri Avrupa’ya böyle bir tür “şantaj” olarak kullandığını yazıyor.
“Türkiye-Avrupa arasında yıllar sonra birden 1 Kasım eşiğinde bu kritik zamanlamayla gerçekleşen ani açılımın sırrını” sorgulayan İtalyan gazeteci; (vaktiyle Kaddafi’nin yaptığı gibi!) Erdoğan’ın da Avrupalı muhataplarını tam da bu zamanlamayla kendisine “siyasi kredi açmaları için” -özetle- kaçak musluğunu açmakla tava getirdiğini yazıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları