Olaylar Ve Görüşler

Çocuk gelin gerçeği

21 Kasım 2015 Cumartesi

Osmanlı’dan bu yana toplumumuzda hasıl olan ve hukukta, eğitimde, sanatta, kadın- erkek ilişkilerinde, toplumsal hayatta, siyasette vb. bir sürü alanda kendini gösteren bir sorunlar yumağı söz konusudur.

 

Bir yanda tarihten bu yana feodal ve ataerkil bir yapıdan beslenen ve bu şekilde kişiliklerimizin oluşmasını sağlayan, hukuk, eğitim ve bilim gibi elzem oluşumları batıdan ikame eden, bugün hâlâ feodal ve ataerkil yapının pençesine düştüğümüz toplumsal sistemimiz var. Diğer tarafta kilisenin karanlık duvarlarını aşamalı olarak yıkmış, haçlı seferleriyle ve bizden edindiği bilgilerle kendi sosyal yapılarını olumlu yöne doğru değiştirmeyi başarmış, tek egemen güç olan imparatorlukları yıkmış, ne kadar eleştirilse de kadına bizden daha fazla değer vermiş olan batı sistemi.

Erkek egemenliği
Feodal ve ataerkil yapı maalesef bizim toplumsal yapımızda yıkılamamış ve çağın gerektirdiklerini tam olarak kavrayamayan, özümseyemeyen ve bunun bedellerini hem kendi cinslerine hemde karşı cinslerine fena halde ödeten bir erkek egemen yapısı oluşmuştur.
Senelerdir gündemimizin hep üst sıralarında yer alan küçük gelinler konusu tam da bu erkek egemen yapıya çok iyi bir örnektir. Daha yavaş yavaş muhakeme yeteneği gelişmeye başlamış ve çocukluktan yetişkinliğe giden yolda çok önemli bir süreç olan ergenlik çağında, kız çocuklarımız gelenek-göreneklerden, din faktöründen ve en önemlisi ataerkil yapıdan dolayı kendinden yaşça büyük kişilerle evlendirilmektedir. Kendini düşünsel olarak geliştirememiş, belli dar kalıplar içinde sıkışmış olan ebeveynler, özellikle babalar, bazen kendi çıkarları uğruna, bazen de töre gereği kız çocuklarını kendi rızaları olmadan aile kurmaları için zorlamışlardır. Bunun sonucunda zorla evlendirilen kız çocukları eğitim, oyun ve hayatı keşfetme gibi alanlar ile uğraşacağına bunun yerine kendisinin seçmediği, sevmediği bir kişiye hizmet etmek zorunda bırakılmaktadır.

Suçlu kim?
Aslında sadece suçu ebeveynlere yüklemek ve bu işin sorumlularının onlar olduğunu söylemek hem kolaycılığa kaçmamızı sağlar hem de haksızlık etmiş oluruz. Anne-babanın ne kadar suçu var ise maalesef bu yapının süreklilik göstermesinde bizim ve iktidarların da rolü var.
Bu rollere, Osmanlı’dan bu yana bize etki etmiş olan kulluk anlayışı ve güce tapınma olgularını da örnek verebiliriz. 1980 darbesinden sonra doğmuş olan, apolitik yetişen ve bu sayede cesareti kırılmış, sosyal olaylara müdahil olmak istemeyen gençleri de örnek verebiliriz.

Neler yapılabilir?
Peki atılacak adımlar nelerdir diye düşünsek? Öncelikle çocukların eğitimi ve gelişimi için yapboz bir eğitim sistemi değil de kalıcı ve hatta başka ülkelere de model olabilecek bir eğitim yapısı oluşturmak, göstermelik planlar yerine kalıcı bir eğitim sistemini hayata geçirmek ve kız çocuklarının eğitim alamamasındaki problemleri iyi tespit edip bunun üzerine cesaret ile gitmek bu yapının kırılmasında etkili adımlar olabilir.
Devletin, hem çocuklar üzerinde maddi ve manevi desteğini sağlaması hem de ailelerin bu konularda bilinçlendirilmesi için seminerler, psikolojik yardımlar sağlanması da bu yapıya çözüm getirilmesi açısından çok önemlidir.
Bu konunun daha sağlıklı ve daha kolay anlatılması için “sanat” mutlaka kullanılmalı, çocuk gelinler ile ilgili daha fazla içeriği zengin olan filmler, kamu spotları çekilmeli ve özellikle bu sorunun yaşandığı bölgelerde ücretsiz bir şekilde gösterimi yapılmalıdır.

SERDAR URAZ
Gazeteci

                                                                                                              

 

ABD-Küba yakınlaşması

10 Ekim 2015 tarihinde, Ankara’da Türkiye’nin en büyük terör saldırısı gerçekleşti ve barış diye haykıran, silahsız, sivil insanlar katledildi. Türkiye’nin üzerine donuk, gri, kurşun gibi ağır bir hava çökmüşken terörden on yıllar boyunca dert çekmiş, barışın, mutluluğun ve onurun ülkesi Küba, başına gelen bütün terör belasının baş sorumlusu ABD ile kemikleşmiş sorunlarının konuşulması ve çözümü için bir süreç başlattı.

 

Aralık 2014’te ABD-Küba politik ilişkileri açısından tarihi bir gelişme oldu. Obama ve Küba Devlet Başkanı Raul Castro tarafından yapılan eşzamanlı açıklamalar, Latin Amerika’daki diğer hükümetler ve başlıca Amerikan şirketleri tarafından dönüm noktası olarak adlandırılmıştı.
Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff, ABD-Küba diplomatik ilişkilerinin yeniden açılmasını, adanın ABD başkenti tarafından yeni olanaklara doğru yol almasını “müthiş bir ilerleme” olarak adlandırdı. ABD’nin yaptırımları yüzünden ekonomisi sıkıntı içinde olan Venezüella Devlet Başkanı Maduro, yapılanları, Obama’nın cesaret verici, tarihi bir jesti olarak tanımladı.
ABD’nin ciddi ekonomi gazetesi “Wall Street Journal”, General Motors’dan Cargill’e ve mobilya devi Ethan Allen’a kadar büyük ABD şirketleri Beyaz Saray’ın bu girişimini, diplomasiyi geri getirmesini, 50 yıllık ambargonun sökülüp atılması için gösterilen çabaları alkışladıklarını duyurdu.

Karara etki
ABD’nin bu girişimine ve Obama’nın bu kararına etki edenler arasında, ABD Ticaret Odası ve Amerikan Üretici Dernekleri de vardır. Bu iki kurumun Küba ticaret piyasasına girmek için yaptıkları baskılar konuyu buraya kadar taşımıştır. Uzun yıllar önce adayı ziyaret eden bir senatör, “Eğer ambargoyu kaldırmayıp, ada ile ticaret yapmazsak, Küba’yı nasıl kapitalist yaparız ki” diyerek sanki bugünlerin habercisi olmuştur. Adaya gelecek ABD dolarları, Küba Devrimi’nin reformlarını hızlandırabilir ama aynı zamanda turizm kaynaklı, gelir farklılıklarını da arttırabilir.
Medya tartışmaları ile sadece Latin Amerika değil, dünyada kibütün işçi sınıfının da yakından izlediği bu yakınlaşma süreci kimilerince devrimin ana ekseni ve kaynağı olan “Castroizm”i de zayıflatabilir. İki ülke arasındaki yakınlaşma, sosyal eşitsizliği arttırabilir, sınıflar arası açının artmasıyla gerginlikler olabilir, karşı- devrimci hareketlerin adadaki hareketleri da artabilir. Bunlar olasılık dahilinde.
Panama’da Nisan 2015’te yapılan Amerika Kıtası Devletler Toplantısı’nda, iki lider bu defa yüz yüze bir araya geldiler, el sıkıştılar. Obama, 60 yıldır hiç bir ABD başkanının denemediğini deneyerek, ideolojileri unutup başka bir yönden Küba’ya el uzatıyor. Tıpkı İran’a yaptığı gibi. Kullandığı ifade “Benim daha doğmadığım dönemden kalan bir problemi daha fazla devam ettiremem.”
Raul’un da ilişkilerin normalleşmesi için, Obama’dan isteği ablukanın kalkması, Küba’nın Terörist Ülkeler Listesi’nden çıkartılması. Bu kararlar Temsilciler Meclisi’nde alınacak kararlar ki, “Derin ABD” ve “Miami’deki Karşı Devrimci”lerin defans yapacağı da ortada. Küba’daki yönetim biçimini hâlâ diktatörlük olarak adlandıran geniş bir ABD’li bürokrat kesimi mevcut.

Tutarlılık önemli
Söylenenler ile yapılanların tutarlı da olması gerekiyor. Mesela bu görüşmeler yapılırken, ABD ve Küba delegasyonlarının toplantılarında, ABD tarafında, Che’nin katili Felix Rodriguez, delegasyonda görevli olarak ortaya çıkıyor.
Raul, Obama’yı “dürüst” olarak tanımlasa da, ABD başkanının bu görüntüsü ABD-Küba ilişkilerini kurtarmaya yetmez. Temsilciler Meclisi’nde ilişkilerin gerginliğinden nemalananlar çoğunluktadır. Bunların çoğunluğu devrim sonrası adadan kaçan, geride bıraktıklarını alabileceklerini hayal eden mutlu azınlığın temsilcileridir. ABD-Küba pazarlıklarında bu kitle kendince haklı gördüklerini geri almak için Obama’ya baskı yapabilir.

Obama’nın planı hızlı!
Küba’yı “terörü destekleyen ülkeler” listesinden çıkartarak ilk adımı attı. Bu yeni durumun ülkenin üzerindeki ekonomik ve siyasi baskıyı azaltacağı bir kenarda dururken, geçmişte ABD yaptırımlarından korkan uluslararası kurumların da Küba ile işbirliği yapmaya başlaması bekleniyor. ABD Ticaret Sekreteri adayı ziyaret ediyor. Ablukanın zayıflatılmasının, yatırım olanaklarının araştırılmasının ve Serbest Yatırım Bölgesi Mariel’in detaylarının konuşulmasının yolunu yapıyor.
ABD, ideolojik olarak yıkamadığı Küba’da başka denemenin peşinde. Normalleşme adı altında, kemikleşmiş sorunlara el atıyor ama bunun arkasında adaya sermayeyi, popülizmi ve kültürel hegamonyayı yerleştirecek emperyal girişimlerin kapıda beklediği de ortada. Raul bu değişik taktiğin farkında olduğunu, “mücadele bitmedi, yeni araçlarla devam ediyor. Her şeyi tartışamaya niyetliyiz fakat çok sabırlı olmamız gerekiyor” şeklinde özetlemiştir.
Küba, fikir ve ideolojik mücadelesiyle tecrübeli ama karşı tarafın kuzu postuna bürünmüş bir kurt olduğunu da unutmadan, yöntem değiştirdiğini hatırlayarak taktik geliştirecektir; değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğunu unutmadan.  

CÜNEYT GÖKSU
Gazeteci - Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları