Samimiyet testi

06 Aralık 2015 Pazar

Bütün az gelişmişlerde olduğu gibi, bizde de kavram karmaşası esastır. Ceza ve infaz konuları da karmakarışık kavramlar arasında yer alır. Tabii buna tutukluluk kurumunu da katmak gerek.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Önlemlerinin İnfazı Hakkında kanun ile ceza infazı ve tutukluluk uygulamaları Adalet Bakanlığı’na bağlı olarak hareket eden, daha doğrusu etmesi gereken Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülür.
Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü 5275 sayılı yasayı uygularken kaynağını yasadan almayan hiçbir yaptırım veya yasak uygulayamaz.
Nasıl ki, çağdaş devlette kimse kaynağını kanundan almayan bir yetkiyi kullanamıyorsa, devletin hiçbir mercii de, yurttaşına kaynağını kanundan almayan bir ceza veya yaptırım uygulayamaz. Velev ki o yurttaş suçlu olsa bile.
Çağdaş devletlerde İnfazı düzenleyen yasalar suçluların da yasal hakları olduğu kavramından yola çıkarlar ve bir yandan infazın sorunsuz, düzgün gerçekleşmesini sağlarken öte yandan ek keyfi ceza ve yaptırımlar uygulanmamasını gözetirler.
Ne yazık ki, suçluların da yasal güvenceleri olduğu fikri bizde pek kabul görmez.

***

Kişioğlu bir kez hüküm giymeye görsün, arkası da yoksa, “ama o zaten suçlu!” diyerek gelen vurur, giden vurur, böylelikle toplumsal bir yaptırım olan ceza da zulme dönüşür.
Tutukluluk konusunda da kafalardaki karışıklık korkunçtur.
Her şeyden önce, tutukluluk, yargılamanın selameti açısından bir tedbirdir, amaa çoğunlukla tutukluluk ile infaz birbirine karıştırılır.
Tabii bir de 12 Eylül döneminde kurumlaşmış olan tutukluluğu, yargı yoluyla yargısız infaza dönüştürme uygulaması da vardır ki hâlâ devam etmektedir.
Doğrusu bu dönemin bütün büyük davalarında olduğu gibi, Can Dündar ile Erdem Gül olayındaki uygulamanın da bu olduğu açıktır.
Av. Turgut Kazan’ın, Can Dündar ve Erdem Gül’ü Silivri’de bir dost olarak ziyareti sonrasında Başbakan Ahmet Davutoğlu’na yazdığı 03.12.2015 tarihli mektupta da belirtildiği gibi, arkadaşlarımıza Silivri kampusunda reva görülen muameleyle, bir kez daha tutukluluk cezalandırmaya dönüştürülmüş bulunmaktadır.

***

Gerçekten de Can ve Erdem’e uygulanan tecrit hem 5275 sayılı yasaya, hem anayasaya hem BM ilkelerine ve hem de AİHS’ye aykırıdır.
Tutukluluğu cezaya dönüştürmeye kimsenin hakkı yoktur. Tutuklu hükümlü değildir ve hükümlüye göre kimi ilave hakları vardır. Yasa gereği yazma hakkına sahip olan bu arkadaşlarımıza bir yazıcı verilmesi yasal haklarıdır.
Unutmayalım ki, tek parti döneminde hükümlü olarak yatmış olan Nâzım Hikmet’e daktilo verilmişti. Şimdi, tutuklu konumunda olan Can ve Erdem’e aynı olanağın sağlanmaması düpedüz yasalara ve hukuka aykırıdır.
Kimse çıkıp da “yazmalarına izin veriyoruz ya, daha ne istiyorlar!” diyemez, çünkü bu onların yasal haklarıdır. 12 Eylül döneminde, bu haktan resmen olmasa bile fiilen yararlandırılmıştır insanlar.
Can Dündar ve Erdem Gül’ü Silivri’de bir dost olarak ziyaret eden Avukat Turgut Kazan Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan uygulanan tecridin kaldırılması ve kendilerine birer yazıcı verilmesinin sağlanması için Adalet Bakanlığı kanalıyla Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nü uyarmasını istiyor.
Bu istek karşısındaki tavrı, Dündar ve Gül’ün tutuksuz yargılanmaları yolundaki temennisini dile getiren Davutoğlu için bir samimiyet testi olacaktır.
Bakalım Başbakan ne kadar içten?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları