Yalanlar, Tapeler ve ‘Kara Propaganda’

27 Şubat 2014 Perşembe

Yalanla gerçeğin karıştığı…
Sanalın gerçek, gerçeğin kolaylıkla sanal olabildiği bir dönem yaşıyoruz.
Bu is pus arasında sesini en yüksek perdeden çıkaranın sözü geçiyor.
Denge fren mekanizmalarını tümüyle kaybeden Türkiye’de yalnız Recep Tayyip Erdoğan propagandasının çarkı çalışıyor.
En son örnek TRT’deki Kızılelma dizisi...
Adı sanıyla Recep Tayyip Erdoğan’dan dizide, “Türkiye’ye sızan paralel örgütün siyasi hedefi” diye söz ediliyor.
Bunun hemen ardından 30 Mart için yaptırılan “Dombıra/Recep Tayyip Erdoğan” marşı çalıyor! Kurgu diziler bile artık Recep Tayyip Erdoğan propagandasının aracı.
Başbakan, kendisi ve partisinin odağında olduğu yolsuzluk iddialarına; sadece bu en iyi bildiği şey olan “komplo söylemleri”, “kara propaganda” ve giderek dozu artan tehdit, şantajla cevap veriyor.
Tıpkı daha önce Gezi’de yapmış olduğu gibi…
‘Yedirtmeyiz’ çarkları çalışıyor
Gezi’nin açıklaması neydi?
Faiz lobisi ve dış mihraklar…
Ülkeye çelme takmak isteyen bu çevreler, Türkiye’deki uzantılarını Başbakan’ın başı bağlı bacısının üzerine dek salmış; dinsizler meydanı boş bulunca camilerde dahi içki içip kutsalı ayaklar altına almışlardı…
Bunların gerçekle hiç alakası olmadığı anlaşılana dek atı alan Üsküdar’ı geçmiş; Başbakan birer gövde gösterisine dönüştürtüğü Gezi karşıtı mitinglerde sürekli bu asılsız propagandalarla milleti millete kışkırtarak, “en iyi savunma saldırıdır” taktiğini kullanmıştı.
Arkadan 17 Aralık tutuklamaları ve yolsuzlukları geldi.
Orada da ayakkabı kutularına saklanan milyon dolarlara “İmam hatip okullarının bağış parasıydı”dendi…
Birinci derece sit alanına oturtulan villalar gündeme geldiğinde -mantıklı olsun olmasıngene propaganda için kullanılacak mazeretler hazırdı...
Başbakan’ın aile fertlerinin istekleri paralelinde düzenlenen somut inşaat ayrıntılarına rağmen; söz konusu villalarda Erdoğan’ların sırf “konuk”olarak alıkonduğu söylendi.
Yetmedi…
Eski “Google” haritalarında bariz biçimde boş ve bakir olduğu gözlemlenen araziye kondurulan villaların, bu somut deliller hilafına, otuz yıldır orada bulunduğu iddia edildi…
Kör kör parmağım gözüne, gerçeklerin ortaya çıkmasının hiçbir maddi önemi olmadığı böylece defalarca sağlanmış oldu...
Erdoğan’ın yandaşları için yalnız “biat” esastı.
Gezidöneminde“ Antikapitalist Müslümanlar”dan İhsan Eliaçık bunu; “Onlara göre burada din düşmanları, darbeciler ve dış güçler var. Eski Ergenekoncular, ilk fırsatta hemen geri gelmek istiyorlar, sandık dışı yolla hükümeti devirip tekrar eski vesayet günlerine bizi geri götürmek istiyorlar… Düğmeye basıldı. Başbakan da ona karşı savaşan kahraman pozisyonlarına girdi. Bunlar aslı-astarı olmayan şeyler, ama insanlar inanıyor ve Başbakan’ın etrafına sarılıyorlar, ‘Onu yedirtmeyiz!’ diye” açıklamıştı.
Şimdi aynı “yedirtmeyiz” korosu sahne alıyor…
Başbakan’ın salı günkü grup toplantısı bu bakımdan ibret vericiydi.
Başbakan, “Montaj, dublaj, piyes… Bunlar oy alamayacağı için kasetleri devreye sokuyor. Ama avuçlarını yalarlar. Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görür!” diye yumruğunu sallarken, salonda fedai tipli birtakım gençler “Tasalanma yiğidim/Dünya düşman olsa da Allah bizden yanadır!” diye yeri göğü inletti.
RTE’ye teslim olmayan… bu durumda “Allahsız” konumuna düşmekteydi…
Dindarların zekâtı!
TBMM’nin Anayasa komisyonu Başkanı Burhan Kuzu bu yüzden boşuna, (Kaset) Doğru olsa bile inanan olmaz!” fetvaları vermiyor…
İslamcı yazar Emine Şenlikoğlu ne diyor?
“Bugün biri sordu. Kaset doğru olsa ne derdin? Derdim ki dindarların zekâtını yoksullara ulaştırmak için Başbakan’a vermiş olabilirler…” “Rejim propagandası” böyle bir şey.
Tek adam ne buyurursa o!
O neye gerçek derse, sorgusuz sualsiz o gerçek kabul edilecek!
Üstelik artık Allah ve din de açıkça işin içine katılıyor.
RTE tapelerini sorgulayanlar neredeyse; “dindarların zekâtına” el uzatanlar olarak gösterilecek. Ramak kaldı…
Gezi’de Eliaçık bunu gene “Dindar insanlara, kafadan ‘bunlar dinsiz’ dediğin zaman sorgulamaya gerek duymadan ‘o zaman orada işimiz olmaz’ diyorlar... Allah’a küfrettiler (dedin mi), budur yani! Bu Türkiye’de '64inin sosyolojik yerinin çok köklü oluşundan kaynaklanıyor” sözleriyle açıklamıştı.
Türkiye ilk kez bu denli gerçeklerden kopuk ve bu denli yalanlarla yoğrulmuş bir “kara propaganda” atmosferinde seçimlere girecek.
Medya doğrudan “Alo Fatih”e bağlı.
Muhalefet liderleri bile sansürlü…
HSYK, internet, TİB, MİT yasaları tespih taneleri gibi peşi peşine dizilmiş. Art arda Meclis’e sunuluyor.
Bu ülkede sonra sandıkta tecelli eden sonuca “milli irade” denecek…
Türkiye hiç bu kadar karanlık olmadı.
“Demokrasiyi yedirtmeyiz!” diyecek bir büyük silkinişe ihtiyacımız var.
O silkinişi gerçekleştirebilecek miyiz. dersiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları