Hayat Akıp Gidiyor

01 Mart 2014 Cumartesi

Askeri diktatörlük dönemleri bir yana Türkiye yakın tarihinde günümüzdekine benzer bir karmaşa hiç yaşamadı. Toplum, yaşadığımız şu günlerdeki kadar koyu bir karamsarlığa hiç kapılmadı. Batıl inançlarım olsa ülkece, toplumca lanetlenmişiz, işlediğimiz büyük bir suçun cezasını çekiyoruz diyeceğim.
Ama değil!
Değil, çünkü başımıza gelen her şey “geliyorum” diye haber vererek geldi. Çoğu kez umursamadık, umursasak bile gereğini, yapmamız gerekeni yapmadık. Sustuk, “bu da geçer” dedik, geçmedi, geçmediği gibi üzerine bir yenisi, yenileri eklendi.

***

Geriye dönüp bakıyorum, her şey öyle açık seçikmiş ki oysa… Zaman çok çabuk geçiyor, seçmenlerin yüzde 58’inin “evet” dediği anayasa değişikliği oylaması için sandığa gideli üç buçuk yıl olmuş. Ülkemizin birçok önde gelen aydınının “Yetmez ama evet!” diye kendini paraladığı o günleri hüzünle anımsıyorum. Sonra pişman oldular, ama atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti… Görünen köy kılavuz istemiyordu.
İktidar partisine TBMM’deki mutlak çoğunluk da, yürütmeyi elinde bulundurmak da yetmiyor, ille de demokratik cumhuriyetlerin olmazsa olmazı olan güçler ayrılığının üçüncü ayağı olan yargıyı da eline geçirmek istiyordu. Çünkü ülkeyi demir yumrukla yönetmek için üç gücün üçünü de tek elde toplamak gerekiyordu.

***

Türkiye hızla batağa sürükleniyordu. AKP’nin ilk iktidar yıllarında dilinden düşürmediği “sıfır sorun” siyaseti gibi bölgede lider olma hayalleri de çökmüştü. Dış dünyada ülke olarak saygınlığımızı yitirir olmuştuk.
İthalata dayanan büyümemiz tıkanmış, sanayi üretimi durma noktasına gelmiş, kişi başına düşen yıllık gelir artışı duraklamış, cari açığımız büyümüş, ekonomimiz uluslararası kuruluşlar tarafından dünyanın en kırılgan ekonomisi ilan edilmişti.
Rüşvet, yolsuzluk, rezillik diz boyuydu. Toplum üzerindeki antidemokratik baskılar giderek artıyordu. Bir sosyal patlama kaçınılmazdı. Gezi olayları bu koşullarda patlak verdi. Devletin karşılığı ise orantısız şiddet oldu. Olaylar sırasında savunmasız yedi genç insan, devlet terörünün kurbanı oldu.
İktidar olaylar sonrası bir cadı avına
girişti. Yalanlar üretiliyor, üretilen yalanlarla aldatılan kitleler toplumsal muhalefete karşı kışkırtılıyordu. İktidar dur durak bilmiyor, Türkiye adım adım tek adam rejimine sürükleniyordu.
17 Aralık sabahı patlayan yolsuzluk ve rüşvet skandalı iktidarı tümüyle şirazesinden kaydırdı. Soruşturmaların önünü kesmek, sorumluları güvence altına almak için yüzlerce savcının ve yargıcın, binlerce polisin görev yerleri değiştirildi. Ülke yangın yerine döndü. Her sabah yeni bir kötülüğe gözlerimizi açar olduk.

***

Hayat ise akıp gidiyor. Giden gün bir daha geri gelmeyecek. İnsan olarak neleri yitirdiğimizin farkında bile değiliz bu hay huy içinde.
Yazık! Ülkeye de, insana da yazık!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları