Kendi Adınıza Utanmayacak mısınız?

08 Mart 2014 Cumartesi

Derya Sazak, RTE-Demirören kayıtlarında geçen diyaloglar için “Başbakan adına utanıyor!”…
Hasan Cemal de kader utansın edasında: “Meslek ve siyaset” adına utanç yaşıyor.
Ne ilginç değil mi?
“Yetmez ama evet”çiler sürekli olarak başka bir şeyler adına ve hep başkaları adına utanıyorlar da…
Kendileri adına utanmak, sıkılmak, üzülmek hiç akıllarına gelmiyor. Başbakan’ın durumunu “aşırı kibir” anlamına gelen “hubris” sendromuyla açıklayanlar bulunuyor ya…
Bu da “yetmez ama evet”çilerin “hubris”i aslında...
Kendilerini öyle farklı ve öyle her şeyin, herkesin üstünde bir konuma yerleştirmişler ki… Sade başkaları ya da hep başka bir şeyler; yaşanan büyük hezimetin sorumlusu oluyor.
Gelinen noktada, kendilerini sorumluluktan azade görüyorlar.
Birinin de çıkıp alçakgönüllülükle şöyle dobra dobra “Özür dilerim!” dediğini gördünüz mü?
- Ya da şunun gibi bir şey; “Yahu lanet olsun! Keşke kolum kırılsaydı da Erdoğan’a ‘evet’ demeseydim” dediğini duydunuz mu?
“Vicdan azabı çekiyorum! Başbakan’ın, her türlü denge-fren algısını yitirmesinde maalesef bizim de doğrudan katkımız oldu. Bu kadar geç kalınmadan ona, çok önce ‘yeter’ demeliydik!” diyen birilerine hiç rastladınız mı?
Samimi itirafta bulunmak neden acaba bu kadar zor?

Göz önünde nasıl buraya gelindi?
Geçende Cengiz Çandar’ın bir yazısında yalnız şöyle bir pasaja rastladım:
Cengiz, Batılı bir kaynaktan önce şu uzun alıntıyı yapıyor:
“Türkiye’nin siyasi sisteminin oturmuş bir demokrasiye ya da Türk hükümetinin kullanmak istediği herhangi bir sıfata uygun olduğu yalanını bir yana bırakalım. İster altınların ağırlığından ötürü İran’dan havalanmakta güçlük çeken Şah’ın uçağı olsun, ister Zeynel Abidin bin Alinin mülkleri olsun; ceplerini doldurmak için hazineyi soyan diktatörlere alışığız. Ama AB’ye girmeye çalışan ve başarılı Müslüman demokrasisi olarak selamlanan bir ülkede üç seçim kazanmış bir Başbakanın, görev sırasında bir milyar dolar istiflediğini görmeyi aklınızdan geçiremezssiniz. Bu, Erdoğan’a yönelik bir suçlama olduğu kadar, ondan çok daha da fazla, Türk sisteminin kendisine yönelik bir suçlamadır. Zira gerçekten saydam kurumları olan işlevsel bir demokrasi asla böyle bir yolsuzluğun üzerinde yükselemez. Örneğin ABD’de.. göz önünde on yılı aşkın bir süredir, böyle bir şeyin oluşabilmesini hiç kimse tasavvur bile edemez!”
Erdoğan nasıl oldu da göz göre göre bu noktaya geldi” sorusuna aslında bir gönderme olan bu uzun alıntıdan sonra nihayet Çandar, sadede gelerek şu itirafta bulunuyor:
“Doğru. Son on yılın bu şekilde oluşumunda -ben dahil- birçoğumuzun değişik oranlarda payı var!” (Radikal, 28 Şubat 2014)

‘Hazin tablo!’
RTE ve Demirören’e ait olduğu iddia edilen kayıtlarla karşılaşınca, uykum kaçtı.
Kayıtları üst üste defalarca dinlerken.. Çandar’ın kaleminden çıkan bu “Son on yılın oluşumunda birçoğumuzun değişik oranlarda payı var!” itirafını düşündüm.
Şunu hakikaten çok merak ettim…
Acaba Derya Sazak…
9 ay öncesine dek yönettiği gazetenin patronuna “Benim senden isteyeceğim.. bu adamların, bu namussuzların hepsine ne yapacaksan yapman lazım. İşyerinizde birisi bir namussuzluk yapsa bir saat tutar mısınız? Hemen kapıya koyarsınız!” diye direktif veren ve kendisi dahil basın mensuplarına gıyaplarında ağız dolusu “ahlaksız, adi, kepaze herif.. terbiyesiz” sözlerini sarf eden Başbakan’ı dinlerken her şeyin bu derece zıvanadan çıkmasındaki “kişisel payını” aklına getirip hiç değerlendirmiş midir
Bu ürkütücü, tüyler ürpertici diyaloğu “hazin ve acıklı” bulan Hasan Cemal
Gerçekten de çok ama çok hazin olan bu tablo içindeki kişisel payını ayna karşısında olsun kendisine acaba hiç itiraf etmiş midir?
Gazete patronlarını bugün telefonda ağlatan Başbakan’ın “12 Eylül 2010 Referandumu” öncesinde de patronlara uluorta ayar verdiğini hatırlamış mıdır örneğin?
Referamduma gidilen o kritik 2010 yılının daha ilk aylarında gazete sahiplerine Başbakan; “Ne yapayım köşe yazarı, hâkim olamıyorum diyemezssin!” diye atarlanıyordu:
“Diyeceksin arkadaş. Burada (icabında) sana yer yok diyeceksin. Herkes vitrinine layık olanı koyar!” diye muhaliflerin -aynı bugün olduğu gibi!- göz göre göre “kapı önüne konmasını” talep ediyordu.
Sizler “Durmak yok. Yola devam!” dercesine bu işaretlere rağmen Erdoğan’a destek vermeye devam ettiniz.
Onun için diyeceğim ki… Bugün onun bunun adına utanmaya hakkınız yok.
Önce bir kendi adınıza utanın!
“Başbakan’ın gazete patronunu ağlatacak kadar hakaret etmesi korkunç bir şeydir. Bunun anlamını gelecekte daha iyi anlayacağız!” diyor şimdi Hasan Cemal.
Bu çok doğru.
Gelecekte olan biten her şeyi çok daha iyi anlayacağız ve sizleri de içeren büyük resmi çok daha iyi kavrayacağız.   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları