Dünya, Erdoğan'a 'Kral Çıplak' diyor

03 Nisan 2016 Pazar

“Demokrasi amaç değil, araçtır” söyleşisinden bu yana yirmi yıl geçmiş...

Erdoğan’la “liderlik potansiyeli” vaat eden Refah Partili İstanbul Belediye Başkanı iken yapmıştım o söyleşiyi.

O yıllarda Milliyet’in pazar söyleşilerini yapardım.

Onca lider, siyasetçi, devlet adamı tanıdım.

Ama Tayyip Erdoğan kadar sert, tavizsiz, iddialı, toleranssız ve kendisiyle dolu, hırslı birine rastlamadım.

“Genç bir adam Tayyip Erdoğan” diye yazmışım o tarihi söyleşinin girişine; “42 yaşında. Zeki, kurnaz ve becerikli. Sert ve hırslı. Amerikalıların ‘winner’ dediği cinsten. Hani o yalnız kazanmak için ateş edenlerden... Bizim dünyadaki tüm ülkelerden farklı bir ülke olduğumuzu iddia ediyor Erdoğan. Tarihte olduğu gibi, şimdi de ‘şahsına münhasır’ bir yönetimle yaşayacağımızı söylüyor.

Anayasa ve kanunlardan başlayarak sistemde kapsayıcı bir değişiklik savunuyor. Bunu Refah usulü ‘muğlaklıkla’ yapıyor. Şeffaflık içeren -ki demokrasi budurtüm tanım ve kavramlardan kaçıyor. ‘Belli çevreleri rahatsız etmek’ istemiyor. Refah, yalnız ‘o çevrelerden’ çekiniyor. Laik kamuoyuna karşı bir sorumluluk taşımıyor ve hatta böyle bir kamuoyunun varlığını kabul dahi etmiyor.

Erdoğan, demokrasinin ne demek olduğunu bilmiyor kısaca. Veya bilmek istemiyor. ‘Araç’ diye bakıyor demokrasiye. Ona, hepimizi hemhal edecek çoğunluk iktidarına taşıyacak araç diye bakıyor.”

‘Türk tipi’nin aracı

Bugünün bilgileriyle o röportajı okuduğumuzda daha o yıllarda RTE’nin “referansı İslam olan” bir “anayasa değişikliği” hayalinde olduğunu, bugün “Türk tipi” dediği iddialı bir tasavvurun peşinde olduğunu görüyoruz...

“Türkiye, dünyada hiçbir Müslüman ülkenin yönetimini örnek almamıştır” diyor 14 Temmuz 1996 tarihinde “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır” başlığıyla yayımlanan o söyleşide Erdoğan ve ekliyor:

“Tarih boyunca biz kendi örneğini üretmiş bir toplumuz. Yarın da öyle olacağız.” O yıllarda adına konuştuğu Refah Partisi’nin “yerli değişim” idealini; “Milletin ruh köküne, milletin ruh kökü diye ifade ettiğimiz temel değerlere dayalı bir değişim” diye tanımlıyor.

“Ruh kökü İslam mı oluyor” sorusunun cevabını “İslama dayalı bir anlayış, evet” olarak yanıtlıyor.

Partisinin referansının salt “İslam” olduğunu söylüyor.

“Referansımıza ters hiçbir şey yapmak ve yaşamak istemiyoruz” diyor.

Demokrasi bağlamında; “Kula kul olmayacak bu parti. Hakka kul olacak” diye konuşuyor: “Ama demokrasi amaç mı araç mı? Haa, burada bizim bir ayrılığımız var: Biz diyoruz ki, demokrasi amaç değil, araçtır.”

Bu sade “araç”tan ibaret olan demokraside, seçmenleri salt “partisinden olanlar” ve “partisinden olmaya aday olanlar”olarak ikiye ayırıyor: “Türkiye’de iki tip insan vardır” diyor: “Refah’lı olanlar ve Refah’a aday olanlar.” “Çok sesliliğin” RTE’nin zihnindeki karşılığı bu.

Bugünkü “yeni Türkiye” vizyonunun tüm “nüvesi” var bu söyleşide: Bizi “Türk tipi” sisteme taşıyacak araç gözüyle bakılan bir demokrasi. Ve yalnız kendi “partisinden olan”la, “partisine katılmaya aday olanlar”dan oluşan bir “insan” tipi...

Dünya şimdi yirmi yıl sonra birden Erdoğan’ın “otokrat” olduğunu keşfediyor.

Merkel Erdoğan’la ilişkisinden dolayı eleştiriliyor. RTE’nin insan hakları, basın, ifade özgürlükleri ihlalleri Alman TV’lerinde ti’ye alınıyor; ABD ziyareti öncesinde Washington’un ağır topları RTE’ye açık uyarı mektubu veriyorlar. Ankara’nın presiyle kendisiyle metazori buluşan Obama’ya gezinin sonunda ABD’li gazeteciler; “Bu kertede otoriter liderle nasıl görüşürsünüz” meali sorular soruyorlar.

Erdoğan’ın Gezi ile iflas eden imajı; Batılı müttefiklerce bugün koro halinde tartışmaya açılıyor.

Peki ama niye 20 yıl beklediler? “Demokratik reformcu” gibi hiç olmayan vasıfları neden Erdoğan’a atfettiler? Neden şimdi “kral çıplak” diyorlar?

Erdoğan’ın baştan açık olan zihin yapısını, beklentilerini, demokratik müktesabatını bugüne değin hiç görmediler mi? Bunlar da başka yazıya.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları