Özgür Mumcu

Erdoğan'ın tabuları

13 Nisan 2016 Çarşamba

2010 senesinin 1 Mayıs’ını hatırlıyor musunuz? Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs’ı kutlamak için senelerce gaz ve dayak yiyenlerin ısrarı iktidarın bileğini bükmüştü. Nihayet, solun bütün renkleri meydanı doldurmuştu. Güzel bir gündü.
Meşhur 1 Mayıs Marşı o kadar çok çalınmıştı ki, görevli polisler bile ister istemez marşı mırıldanıyordu.
O 1 Mayıs’ın ertesi günü dönemin Başbakanı Erdoğan şunları söylemişti:
“Dün Taksim Meydanı’nda yaşanan o tarihi an 2010 yılı 1 Mayısı asla ve asla tesadüfün eseri değildir.” Sonra da bunun neden böyle olduğunu açıklamıştı:
“1 Mayıs 2010, Türkiye’nin nasıl değiştiğinin, olgunlaştığının, tabularını nasıl yıktığının, statükoyu nasıl aştığının tahrik ve provokasyon korkularından nasıl sıyrıldığının somut bir abidesiydi.”
O güne dek DİSK binasını muhasara altına alınması ve işçilerin üzerine gazla saldırılması hep kendi iktidarı dönemindeydi. Yani tahrik, provokasyon, korku varsa bunların kimden kaynaklandığı, kimin tabuların ve statükonun bekçisi olduğu belliydi.
Yine de güzel bir gelişmeydi. 1 Mayıs 1977 travması aşılacaktı. İşçi sınıfının siyasetteki yeri tekrar tartışılmaya, mücadelenin çağın gereklerine uygun olarak nasıl güncelleneceği konuşulmaya başlanmıştı.
1 Mayıs, Taksim’de iki sene kutlanabildi. Daha sonra, meydandaki inşaat bahane edilerek yasaklandı. Yasağın meydandaki inşaat bittikten sonra devam edip etmeyeceği sorulduğunda dönemin henüz şöhret kazanmamış valisi Hüseyin Avni Mutlu,“Biz bu seneyi konuşuyoruz” demişti. Vali Mutlu, soru karşısında kaçamak cevap vermekte haklıydı çünkü iktidarın niyetini biliyordu.
Yasak, Erdoğan’a sorulduğunda, “Şu an illa Taksim demeniz bana AKP iktidarına karşı yapıyoruz dedirtir bundan bunu anlıyorum” diye partisini doğrudan sendikacılar ve sivil toplum örgütlerinin karşısında konumlandırmıştı.
Bu açıklamalardan birkaç ay önce AİHM, önceki 1 Mayıs’larda meydanın kapatılmasının insan hakları ihlali olduğunu tespit etmişti.
İki senelik özgürlükten sonra tekrar yasak gelince, daha önceden alışık olunan yaşanmıştı. DİSK’in merkezi ablukaya alındı, Taksim Meydanı’na gitmeye çalışanlara eziyet edildi. Lise öğrencisi Dilan Alp, gaz fişeğiyle ağır yaralandı. Vali Mutlu, Alp’in “radikal mensupluğu”ndan bahsetti. İktidar medyası, Alp’in yanında gazdan korunmak için taşıdığı sirke şişesinin, Molotofkokteyli olduğunu ileri sürdü.
Bunların üzerinden bir ay geçmeden Gezi yaşandı. 1 Mayıs’ta kapatılan Taksim Meydanı, tarihinin en uzun eylemine şahit oldu. Meydandaki inşaat, iddia edildiği gibi bir güvenlik sorunu olmadı. Toplanan on binler günlerce belki de Taksim Meydanı’nın en güvenli günlerini yaşadı.
Bugün meydan yine yasak. DİSK, Taksim’de ısrarlı. Başka bir yerde büyük kalabalıklar toplayarak 1 Mayıs’ı kutlamak gerektiğini söyleyenler de var.
Erdoğan bundan altı sene önce Taksim’in 1 Mayıs’a açılmasını “Türkiye’nin nasıl değiştiğinin, olgunlaştığının, tabularını nasıl yıktığının, statükoyu nasıl aştığının” somut bir abidesi olarak değerlendiriyordu.
Yasak sürdüğüne göre Türkiye’nin değişmediğini, olgunlaşmadığını, tabularını yıkamadığını ve statükoyu aşamadığını söyleyebiliriz.
Değişmemenin, olgunlaşmamanın, tabuların ve statükonun ardında ise Erdoğan ve iktidarı olduğu ortada.
1 Mayıs 2010’da Taksim’deydim. “İlk punduna getirdiklerinde tekrar yasaklarlar” diye düşünüp sonra da “belki de çok önyargılıyım” diye aklımdan geçirmiştim.
Tabuları ve statükosu Erdoğan ve iktidarına kutlu olsun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları