Çiğdem Toker

Gazeteciliğin onurlu portreleri

06 Kasım 2016 Pazar

Mecaz, deyim falan değil, gerçeğin ta kendisi: Murat (Sabuncu) haberle yatıp kalkar.
İyi habercilik ile vefa duygusu, onda etkileyici bir terkiple iç içedir.
Ona son mesajım ne tuhaf bir önseziymiş. Geçen haftaki pazar yazısını tamamlayıp göndermiştim.
Murat da hiç ıskalamadığı “eline sağlık” telefonunu etmiş.
Bir ara nereden estiyse artık, “Ne kadar çetin bir dönemde gazete yapıp yönettiğinizin farkındayım” diye yazdım.
Yanıt şöyleydi: “Bütün derdimiz çocuklarımızın başının dik gezmesi dostum. Bir eksik eleştiri olursa çekinme lütfen.

***

Güray Abi (Öz) gazetede komşum.
Odaları kalın camdan bir panel ayırıyor.
Büromuz buraya taşınırken hissettim.
Onunla komşuluk, yazılarındaki damıtılmış, bilge üsluba yaklaşmak demek olacaktı.
Henüz doğru dürüst yerleşmemişken; ilk günden başını uzattı.
İzlediği TV’nin, çalışmama engel olup olmadığını sordu.
Zarif bir sükûnetle.

***

Musa Kart’ın iletişim biçimi, çizgisine doğrudan yansımıştır:
Cömert, canlı, bir o kadar da güçlü.
Özeti şudur ki; onun çizgileri, kendisine bakanla doğrudan ilişki kurar.
Bir anda canlanıp sayfadan fırlayacak duygusu bırakacak kadar.
Bir çizerin tutuklanması yeterince sürreel bir durum da.
Yine de bir soru eşlik etmekte:
Bu kadar canlı durmasa, doğrudan bakmasa bu sürreel durum gerçekleşir miydi?
Kim bilir.

***

Dış politika yazıları, olabilecek en doğru zaman kesitinde yön çiziyordu.
Son haftalarda eklenen yeni görevi, yayın danışmanlığı tam fark yaratmaya başlamıştı ki.
Mesleğimizin uluslararası alanda da saygın isminin başına, düşünülüp taşınılsa zor bulunacak hayli tuhaf bir şey geldi.
Kadri Gürsel, çok yıllar önce kendisini kaçırıp rehin almış terör örgütü PKK’ye üye olmamakla birlikte müzahir olmakla suçlandı.
Buna en çok yeminli düşmanları sevindi.
Karmaşık bir alanı sözcükleriyle berraklaştırmasına hiddetlenenler.

***

Aradığım vakit, telefonu “En sevdiğimiz müvekkilemiz, buyrun” diye açardı.
Bu esprili hitabı, kalın ve ciddi bir ses tonundan duymak, beni güldürürdü.
Fatih Belediyesi’nin imar kararı aldığı ortaklığı yazdım diye hapis cezasıyla yargılandım
Belgelerim sağlamdı.
Ama Bülent Utku sayesinde beraat ettim.
Hukuk birikimi, pratiği ve sevimli öfkesiyle harmanlanmış savunmasını izlemek zenginleştiriciydi.
Öğrenmenin yaşı yok:
Tutuklananın avukatı olması, insanın içini bir başka burkuyormuş.
Uruguay’a gidip Eduardo Galeano’nun yazdığı kahveyi arayıp bulan inadı, içime su serpiyor.

***

Meğer çok güzel gitar çalıyormuş.
Bir pazar günü, büroya Hikmet Abi’yle uğramasa öğrenemezmişiz.
Odada gördüğü gitarı eline aldı, dünyanın en basit işini yapıyormuş gibi birkaç akora ustaca bastı. ulaklarımıza dolan Doğan Canku’nun benzersiz parçasıydı:
Güneşin Alevden Saçları” Onu bilişim alanındaki yazılarından tanıyanlar için duyurmuş olayım.
Hakan Kara gizli bir müzisyen.

***

Evet, üzüntüyle iç içe girmiş öfkemizi tarif çok kolay değil.
Ama biliyor musunuz, Turhan Günay’ın bütün dünyasının edebiyat olduğununu söylemek hem edebiyata, hem de Kitap ekimizin yönetmenine haksızlık.
Tez zamanda çıksın da o demir kapının ardından; edebiyatın iktidar, iktidarın da edebiyatla derdinin tarihini ve derinliğini bize yine en iyi o anlatsın.

***

Ve Mustafa Kemal Güngör ve Önder Çelik.
Hukukumuz, tanışıklığımızın kısıtlı olması, yaşatılan haksızlığın, adaletsizliğin derinliğini, gülünçlüğünü hissetmeme engel değil.
Ortak Cumhuriyet tarihinin şemsiyesi altından hepinize, hepimize geçmiş olsun.

Tutuklanan:
Gazeteciliğe adanmış ömürlerdir.
Maalesef aynı meslek adı altında anıldığımız beslemelerin, kafayı kaldırıp soramadığı soruları soranlardır.
Haklılığın gücüdür.
Bu gücün en etkili silahı olan mizah duygusudur.
Hukuku gerçekten savunan çizgidir.
Maaşlarını hak etmek için güne her sabah yalan üretmek üzere uyananların tanışmadığı haysiyetli yaşama çizgisidir.

BİR TAKTİK OLARAK DEHŞET
Cumhuriyet’in kurucu değerlerini temsil eden gazetemizi hedef alan son hamleler, asıl büyük bir fotoğrafın parçası.
Özellikle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’ndan bu yana geçen bir haftalık dönemde gerçekleşen icraatı, “okuyabileceğimiz” bir ortak payda var:
Toplumda dehşet duygusunu artırarak, moral bozmak, toplanmaya çalışılan gücü kırmak, mücadele arzusunu öldürmek ve yalnızlaştırmak.
Arka arkaya dalgalar halinde gelen ve şiddet tonu içeren bu hamleler, umudu direnci ve eleştiriyi toptan imha etmeyi hedefliyor.
Korku, güçlü ve insani bir duygu.
Ama bu dehşet dalgalarının yol açtığı toplumsal yılgınlığın, ileride çok daha büyük üzüntüler duyacağımız, ülkenin var oluşuyla ilgili sorunlara yol açmasını istemiyorsak, ne yapılacağı da belli.
Korkuya teslim olmamak, yan yana durmak, dayanışmayı büyütmek.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları