Yeniden ‘hasta adam’ diyorlar

26 Kasım 2016 Cumartesi

Türkiye’ye yeniden “hasta adam” diyorlar. “Avrupa’nın hasta adamı” değil de sadece “hasta adam”…
İtalyan TÜSİAD’ı Confindustria’nın gazetesi “Il Sole 24 Ore”nin Ortadoğu uzmanı Alberto Negri; Avrupa’nın diplomasi belgelerinin Erdoğan’ın stratejisinin tam ne olduğunu belirleyemediğini, otoriter savruluşu karşısında alınacak önlemleri tanımlayamadığını söylüyor. Ancak sözü edilen belgelerin, “Türkiye’yi müşahade altındaki bir hasta” olarak betimlediğini ekliyor.
Yüz yıl öncesinde olduğu gibi. Bir asır öncesiyle paralellik yalnız “hasta adam” tanımıyla bitmiyor. “Avrupa nezdinde batılan borçlar” da, gene AKP iktidarında “altın çağ” diye tanımlanan Osmanlı’nın son dönemini çağrıştıran bir tablo çiziyor.

Avrupa’nın tokadı

Avrupa Parlamentosu’nun, AB müzakere sürecinin dondurulmasına ilişkin bağlayıcı olmayan kararı üzerinde fazla geyik yapmadan önce şu rakamları hatırlamakta fayda var: Özel Türk şirketleri Avrupa’ya, boğazına dek borçlu. Avrupalılar, eli mahkûm Eski Kıta ile anlaşmak zorunda olan Erdoğan’a böylece (AP oyu ile) bir tokat atıyorlar. Çünkü Erdoğan’ın retoriklerine rağmen Avrupa’nın yatırımları ve kredileri olmaksızın Türkiye durur!” diyor Negri.
Bitmedi. Gazete, “Türk ekonomisinin durmasına” yol açacak rakamları şöyle özetlemiş: “Türk ekonomisine sıçrama yaşatan paralar nereden geliyor: AKP’nin görevde bulunduğu 2002’den bu yana Türkiye’deki yabancı yatırımların yüzde 75’i Avrupa’dan, yüzde 15’i ABD, diğer yüzde 15’i Asya’dan geliyor. Körfez’den gelen yüzde 7 de buna dahil. Katar’ın bankacılık, finans sektöründeki yatırımlarına rağmen, itici gücün ardında şeyhlerin paraları olduğu hikâyesi mitos. İhracatın yüzde 45’i ayrıca gene Avrupa’ya, yüzde 22’si Ortadoğu ve Körfez’e, yüzde 7.5’i Asya’ya gidiyor. Erdoğan, Şangay Beşlisi’ne girmeye kalksa Avrupa ile olan ihracatı tehlikeye girer.
Bu tabloyla Ankara’nın ellerinin bağlı olduğunu belirten yazı, Erdoğan’ın Suriye’deki genişlemecilik hayallerinin gerisinde de “bu Avrupa ekonomisine bağımlılığı kırmak” arzusunun olduğunu not ediyor; RTE’nin, Suriye’de Şii İran’ın liderliğini kırarak, Türkiye’ye paralar akıtacak Körfez krallıkları nezdinde rakipsiz Müslüman lider olmayı düşlediğini belirtiyor. Neye niyet, neye kısmet hesabı şimdi AP’de Türkiye ile müzakereleri dondurmak için parmaklar kalkarken, kimin elinin kimin cebinde olduğu bilinmeyen Suriye’den şehit haberleri geliyor. Avrupa’nın “hıyanetine” karşı “Şangay Beşlisi” kartı tam çıkarılırken, Rusya korumasındaki Suriye güçlerince yapıldığı iddia edilen bir saldırıda Türk askerleri şehit düşüyor… Türkiye 24 saatte adeta hem Batı’dan, hem Doğu’dan sıkıştırılıyor.

‘Ne senle, ne sensiz!’

Ankara’daki asabiyetin temelinde bu yapı var. AKP iktidarının gerçekte “AB üyeliği” gibi bir hedefi hiç olmadı. Müzakereler zaten yıllardır donmuştu. Altı yıl önceki bir AB toplantısında unutmuyorum, İtalya’nın eski dışişleri bakanlarından Emma Bonino; “Yeni başlık açılmazssa, süreç bloke olur. Bu da sürecin çürümesi demektir. İleri gitmeyen süreç, gerilemeye mahkûmdur!” demişti. Aynı toplantıdaki Davutoğlu, çürüme”ye hassasiyet göstereceğine, nispet yaparcasına mutlulukla “stratejik derinlik” dizaynını anlatmıştı.
Diyeceğim o ki AP zaten fiiliyatta donmuş/“çürümüş” bir sürecin “dondurulması tavsiyesinde” bulunuyor…
Erdoğan, Binali Yıldırım, Çavuşoğlu, Ömer Çelik… sıraya girip üst perdeden arka arkaya “karar yok hükmündedir!” demeçleri vereceklerine, sahiden de bu karar yokmuş gibi omuz silkebilirlerdi.
Ama silkemiyorlar. Niye? Çünkü Avrupa’ya “bir hasta”(!)nın koşullarıyla bağımlı olduklarını biliyorlar.
İşadamlarının gazetesiyle başladığımız yazıyı, Vatikan çevrelerinin gazetesi “Avvenire” ile bitirelim. “Gelin de Ecevit Türkiyesi’ni aramayın!” diyor; “Türk-Avrupa çıkmazı” başlıklı başyazısında “Avvenire” ve ekliyor: “AB Türkiye için o zaman büyük fırsat olarak görülüyordu, Erdoğan sade İstanbul’un belediye başkanıydı. Ama ‘minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker dizeleri nedeniyle hapis cezası almış bir militandı aynı zamanda. Günün birinde nasıl biri olacağı belliydi. Avrupa-Türkiye ilişkileri bu gidişle ‘ne senle, ne sensiz’e dönüşeceğe benziyor.”  

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları