Eller Mars’a, Biz Mars Olduk!

09 Kasım 2013 Cumartesi

Kamuoyu araştırma şirketlerinin son bulgularına ilişkin haberlerden birinde satır aralarında şu cümle yer alıyordu:
“Başbakan’ın karşıtlık ve gerilim üretmesi kendisine oy veren kitlenin kenetlenmesini sağlıyor. Bu politikayı bıraktığı an gevşeme yaşanıyor ve oyları düşüyor.”
Bir süredir yeri geldikçe altını çizdiğimiz bu gerçek AKP’nin Kızılcahamam kampından sonra bir kez daha kendini gösterdi. Zaten hiç kaybolmuyor, ama bu kez daha sert bir söylemle sahneye konuyor.
Hiç kimsenin özel hayatına karışmıyoruz söylemleriyle şekillenen özel hayata müdahale şimdilik öğrenci evlerine kadar dayandı. Bundan ötesi ne olabilir, öngörmek zor değil, ama yine de dillendirmenin bir gereği yok.

***

Her şeyden önce Başbakan’ın tekelindeki alanlardan biri şu:
Gündem.
Gündemi ben belirlerim diyor, başkası belirleyemez. Bunu bir canlı yayında açıkça söylemişti.
Bunun devamında Başbakan’ın tekelindeki bir başka alan da, tüm halk.
Genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, çocuğuyla bütün halk ona emanet.
AKP iktidarının ilk yıllarında gündemden düşmeyen tanım şuydu:
Kamusal alan.
Sınırları, kuralları, özgürlükleri çok tartışılan “kamusal alan” artık “AKP’nin alanı”. Burada kimseye müdahale edilemez, AKP hariç!
Yeni kamusal alan; üniversiteler, yurtlar, öğrenci evleri, parklar, sokaklar, caddeler, yayın organları...
Aklınıza başka ne kadar iki insanın bir araya gelme olasılığının bulunduğu yer geliyorsa hepsi hükümete emanet.
Bütün haber saatlerini bu konunun doldurduğu gün Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde üç yıllık donma sona ermiş, yeni fasıl açma kararı alınmıştı.
Oysa hükümet için yeni fasıl bambaşka bir alanda açılmıştı, AB yerine öğrenci evlerine girme kararı alınmıştı.
Aynı gün doğumuzdan gelen haber de şöyleydi:
Hindistan Mars’a bir uzay aracı gönderdi.
Her şey yolunda giderse Hindistan, ABD, Rusya ve AB’nin ardından bunu başaran dördüncü uzay aracının sahibi olacak. Hükümet ise uzay teknolojileri için kullanabildiğimiz başlıca bilimsel kurum olan ODTÜ’yü yıpratmak için her yöntemi deniyor.
Bu gündeme bakınca insan söylenmeden edemiyor:
Eller Mars’a, biz mars olduk!
Başbakan’ın sözlerinin ardından “Başbakan demek istedi ki...” korosu zaman zaman farklı sesler çıkarsa da mars oluşumuzu tamamlıyor.
Ortak seslerden biri şu:
“Biz özel hayata karışmıyoruz. Özel hayatın korunması bizim teminatımız altında.”
Bunu hükümetçeye şöyle çevirmek gerekiyor:
“Kimse kimsenin hayat tarzına karışamaz. Sadece biz karışırız. Bizim koyduğumuz özel hayat standartlarını korumak da elbette bizim sorumluluğumuzdadır.”
Bu standardın dışına çıkanların nelerle suçlanabileceğini Suçişleri Bakanı açıkladı:
“Kızlı-erkekli kalınan evlerde bomba yapma, hatta silah kullanma eğitimleri veriliyor. Fuhuş için kullanıldığı oluyor. Terör örgütleri liseli, üniversiteli gençleri hedef seçiyor...”
Bunu da hükümetçeye çevirmek mümkün, ama yapmayalım.

***

Başbakan’ın sürekli gündem belirleyicisi olma, toplumu istediği zaman gerip istediği zaman gevşetme politikasına karşı çare belli:
Gezi ruhu.
Bu kadar da olmaz denilebilecek durumlarda bile hükümet politikasının parçası olmamak, mutlaka mizahın kapısını çalmak, olabildiğince geniş yığınlarla birlikte tepki vermek, AKP’nin her adımı, önümüzdeki üç seçimin bir parçası olarak planladığını unutmamak...
Yazıyı tavla oyunu diliyle bağlamak gerekirse, aksi halde mars olmakla kalmayacağız, bir de ters var!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları