Yönü Belirsiz Ülke…

12 Haziran 2014 Perşembe

Ali Sirmen’in “İspanyollar neden çoğulcu demokrasiye, hoşgörülü topluma geçti de biz geçemedik” sorusuna ilişkin yazılarıma farklı tepkiler aldım. Değerli hocam Bozkurt Güvenç’ten gelen bir katkı şöyle:
“Sevgili Nilgün, İspanya’da kralın istifası üzerine yazdıklarına teşekküre hazırlanırken, gündem Ali Sirmen’in sorusuyla ‘AKP motoru’na kaydı… (İspanya’da demokrasiye geçiş dönemindeki durumun tersine Türkiye’de) Bilinçli ve yönetimden sorumlu bir orta sınıf (olmaması) tanısı kuşkusuz geçerli. Bizim orta sınıfımız küçük veya zayıftı. Devlet kapısına bakıyordu. Karşıdevrim, askeri vesayetin bıraktığı anayasa yadigârı parti ve seçim kanunları ve Batı sermayesinin Ortadoğu dengesinde verdiği Ilımlı İslam ortaklığı göreviyle RTE’yi seçerek ve destekleyerek, AB yolumuzu, umudumuzu keserek bizi bugünlere sürükledi. Daha ülke RTE adını duymamışken İspanyol meslektaşınız size geleceğin başbakanını… Madrid’de bildirmişti. Hatırlar mısın? (Güvenç burada 2001’de Madrid’de bir ‘thinktank’çiyle yaptığım ve daha sonra ‘Sağnak’ta aktardığım bir görüşmeye atıf yapıyor. ABD’nin Brookings Institute kuruluşunda çalışan bir eski ‘think-tank’çi; RTE’nin gölgesi ülkenin üzerine düşmeden çok önce… 2001 Kasımı’nda Madrid’de konuşurken adeta kahve falı bakar gibi; ‘Önümüzdeki dönem İstanbul’un eski Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan yeni başbakan ve Türkiye de ılımlı İslamın temsilcisi olacak!’ demişti.) Bugünkü durum ve sorunlarımız yalnız iç dinamiklerle açıklanamayacak kadar karmaşık.. Türkiye’nin milli geliri son on yılda 1 trilyon, borçları ise 1.1 trilyon artmış. Oysa bir borçla gelirin en az üç-dört kat büyümesi beklenirmiş. Ekonomi mesken balonunun yakında patlayacağını haber veriyor. Ülke sağlıksız bir ekonominin gürbüz çocuğu faşizm ile uğraşırken demokrasiden süratle uzaklaşıyoruz. Falanjist/ korporatist Franco ülkeyi ve milli varlığı yağmalamamıştı… Biz yönettiği TC karşıtı bir iç savastan çekinmeyen İslamcı bir iktidarla savaşıyoruz. Demokrasi yolumuz umarım sonra bir iç savaşa varmadan açılacak…”

‘Sizin için çok namuslu!’
İç dinamik ve dış dinamik etkileşimi evet çok önemli…
İspanya’nın demokrasiye geçişi, “iç dinamiğin olgunlaştığı bir dönemde (AB-ABD liderliğindeki) dış dinamiğin tümüyle yapıcı katkısına” ilişkindir.
İspanya örneğinde olumlu bir paslaşma ve örtüşme, “demokratikleşmede” yol açıcı, teşvik edici etkileşim söz konusu..
Türkiye’de ise iç dinamikler hâlâ yetersiz kalırken, “statükoyu” sarsan adımlara destek vermekten hâlâ açık biçimde kaçınan, statükoyu tehlikeye atacak gelişmelere türlü mazeretlerle taş koyan bir “dış dinamik” var.
Leyla Tavşanoğlu’nun izlenimlerini okumuşsunuzdur...
ABD’nin etkili düşünce kuruluşlarının Türkiye değerlendirmelerini yansıtan arkadaşımız; muhalefet lideri Kılıçdaroğlu için Washington’daki yorumları şöyle aktarıyor:
“Kılıçdaroğlu buradaki temaslarında olumlu etki bıraktı.
Son derecede dürüst, namuslu
ve nazik biri. Ama Türkiye gibi bir ülkeye değil, belki İskandinavya ülkelerinden birine başbakan olarak yakışır.
Şu laflara bakın!
RTE’den sonra öyle bir paradigma değişikliği olmuş ki; Ecevit, İnönü gibi geçmişte bu ülkede “dürüst, namuslu, nazik” kişilerin de başbakanlık yaptığı unutulmuş!“Dış dinamik” ABD’nin gözüne girebilmesi için muhalefet liderimizin anlaşılan artık “Kasımpaşalılık” brövesine ihtiyacı var!

Dış dinamiğin anahtarı: RTE
Hillary Clinton’ın piyasaya yeni çıkan 600 küsur sayfalık Zor Tercihler kitabında da aynı “olumsuz dış dinamiğin” izlerini görüyoruz.
Clinton, Erdoğan’ın ABD için gerçekte “ne zor tercih” olduğunu çeşitli yollarla anlatıyor.
“Türkiye’nin gelecekteki yönü belirsiz” diyor; “Muhalefete karşı tutum, gazetecilere baskılar, Erdoğan’ın ülkeyi hangi yöne götürdüğü, demokrasiye karşı sorumluluğu hakkında soru işaretlerini artırdı” diye ekliyor.
“Yolsuzluk çok geniş bir sorun olarak kaldı” diye devam ediyor; “Protestoculara sert müdahalelerden, Erdoğan’ın zorba yönetiminden”, “hükümetin orta sınıfın artan beklentilerine cevap verememesinden” dem vuruyor.
Erdoğan’ın hakkında duyulan İslamcılık kuşkularını özetle haklı çıkardığına” işaret ediyor, “İslam ve laikliğin zor dengede durduğuna” parmak basıyor.
Ama…
Bu mahzurlara rağmen; Erdoğan’ı gene de Türk-ABD ilişkilerinde anahtarını elinde tutan biricik kişi” olarak tanımlıyor.
Kitabı henüz okumadım. Ama ilk özetten çıkan tablo bu.
Bağrımıza taş basmak pahasına da olsa Erdoğan’la işbirliğine mecburuz!” demeye getiriyor özetle Clinton.
Niye?
Çünkü ABD eski dışişleri bakanının bizzat sıraladığı olumsuzluklara rağmen, Erdoğan’ın oy makinesi” hâlâ çalışıyor: “Kitap yazılırken diyerek bunu vurguluyor Clinton; “Erdoğan’ın artan otoriterleşmesine rağmen… aldığı destek sağlam yerinde duruyordu. İç dinamiğin” desteği “sağlam” yerinde kaldığı sürece; “dış dinamik” tercihlerinde hiçbir değişiklik olmayacaktır.
İç-dış dinamik evet birbirini etkiliyor.
Ama unutmamak gerekir ki bu çift yönlü bir iletişim.
Dış dinamiği değiştirmenin yolu; “ dinamik” dengeleri öncelikle değiştirmekten geçiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları