Adnan Binyazar

Biat toplumu

21 Nisan 2023 Cuma

Günümüzde kullanımdan düşmüş gibi görünen biat etmek deyimi, “Bir kimsenin yönetimine, egemenliğine girmek” anlamını içeriyor. Sıkça dile getirilen bu söz, “tek adam yönetimi”nin egemen olduğu devletbirey ilişkilerinde her an gündemde.

Şu iki alıntıda olduğu gibi, hemen her gün tepedekine yaranmak için dilini biatın kirli kabına daldıran biri gösterime çıkıyor:

-“İmam kadrosunda görev yapan bir kişi sınava girmeden zabıta müdürlüğüne, 40 gün sonra işletme müdürlüğüne, ardından da destek hizmetlerine atandı.”

-“Bir Müslümanın, Allahu Teala’nın huzuruna götüreceği en büyük ameli CHP’ye düşmanlıktır. Bir Müslüman olarak CHP’ye karşı duruşumdan iftihar ediyorum. Dinime, imanıma, bütün mukaddesatıma kasteden CHP’ye karşı oluşum, ahirette güvendiğim en büyük amelimdir.“

Kin kusan bu sözlerin, Allah’ı araya sokan sözde bir din adamının ağzından çıkması ne acı!

BİLİMİN SESİ!

Varlığını bilime adayan Prof. Dr. M. Orhan Öztürk Biat Toplumunun Ruhsal Kökenleri (Cumhuriyet Kitapları, 2022) adlı kitabında, inandırıcı olaylarla biat anlayışının toplumsal dengeyi nasıl yozlaştırdığını kanıtlıyor.

Kavramları açımlayıcı yöntemi, yalın anlatımıyla, başta gençler, her yaştaki insana düşünsel aydınlığın geniş kapısını açıyor.

“Ağaç yaşken eğilir” atasözü, çocuğa yöneltilen eğitimin öz tanımıdır.

Öztürk, bu tanımı bilimle besleyerek çocuğun iyi yetişmesini düşünenlere sesleniyor:

“Bu toplumda, insanımızın kopyacılık, aktarmacılık, aşırmacılıktan kurtulabilmeleri için çocuk yetiştirme geleneklerimizi, inançlarımızı ve din eğitimi içinde olmak üzere, bütün alanlardaki eğitim yöntemlerimizi iyice gözden geçirmek; bunların çoğunu değiştirmeye çalışmak zorundayız.”

Ancak çocuğun eğitimine emek veren anneler babalar, öğretmenler yazarın önermelerini uygulamaya sokarsa biat kökeninden kurur:

ÖNERMELER

“Sanat, bilme merakının hem ürünü hem üreticisidir. Yeni, güzel sesler aramadan müzik yaratılabilir mi? Sözcüklerdeki sesin, anlamın, duyguların büyüsünü aramadan şiir olabilir mi? Özgün renk bileşimleri, yeni biçimler, içerikler aramadan sanat resimleri, yontuları yapılabilir mi? Bir öyküdeki, romandaki anlatım biçimi, kurgular yazarın merak duygusu ile örülmüyor mu? Çocukta merak uyandırmayan bir masal, masal olabilir mi?

Einstein, bilme merakını küçük, narin bir bitkiye benzetir; bu bitkinin en önemli gereksiniminin ‘uyaranlar ve özgürlük’ olduğunu söyler. Çevresinde yeterli uyarıcıları, yani eğitim ve öğrenme olanakları sağlayan, özgürlüğe değer veren ortamlarda, çocuğun doğal yapısında zaten var olan yeni şeyleri merak etme, bilme eğilimi yeşerir, olgunlaşır. Çocuğun bilme tutkusunu ve araştırıcılığını besleyen ortamlar, özgürce sormaya, öğrenmeye değer.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kent Enstitüleri 26 Nisan 2024
Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları