Adnan Binyazar

Çiçek kokusu

18 Kasım 2022 Cuma

Çiçeğin kokusunu alıp da hoşlanarak kendinden geçmeyen var mıdır? 

Bu çiçek onlardan değil. Endonezya’nın Sumatra adasında yetişiyor. Dünyanın en büyük çiçeği sayılıyor. Bilimsel adı “amorphophallus titanum”

Çiçeğin yapısı kendine özgü: Tohumu çimlenip bitki soğanı oluşurken küçük bir yaprak çıkarıyor. Yaprak 1-1.5 yıl içinde dökülüyor. Bu dönemde 3-6 yıl sürecek bir uyku dönemine giriyor. O dönemden sonra daha büyük oluyor yaprak.  

Kötü kokusundan dolayı kimi yerlerde “ceset çiçeği” de deniyor. Yine de çiçek açma döneminde büyük kalabalıkların ilgisini çekiyor.

SERGİLEME

Hemen her toplumda, değişik yapıdaki nesneleri tanıma eğiliminde olan kişilere rastlanır. San Francisco’da yaşayan Salamon Leyva onların en heveslisinden biri. Çiçek açan bu dev bitkiyi tanıtmaya çalışıyor.   

Merak edip çevresini saranlara bitkiyi içinde kimsenin barınmadığı bir binaya taşımasını zafer kazanmışçasına anlatıyor:      

“El arabamı aldım, serama indim, bir arkadaşımın yardımıyla bitkiyi arabaya yükledim, eski bir benzinlik olan Art Deco’ya getirdim. İnsanlar yavaş yavaş görünmeye başladı. Kamp sandalyesine oturdum, ziyaretçilerin sorularını yanıtladım. Saat 16.00’ya kadar en az 1200 kişinin nadide çiçeği ziyaret ettiğini gördüm.”  

Ceset çiçeğinin açılmasına 2007 yılında tanıklık eden Botanik bahçesinde çalışanların yorumu ise şöyle:  

“Çiçeğin konulduğu yer, dayanılmaz derecede kötü kokmasına karşın onu görmek isteyen kitlelerin akınına uğruyor. Oysa çiçeğin sergilendiği yer çocuk bezi, çürük soğan kokuyor.”

MERAK DUYGUSU

Leyva’nın, yalnız, çiçeğin neden dayanılmaz koku saldığını merak ettiğinden değil, başkalarının hangi özelliği nedeniyle ona böylesine ilgi gösterdiklerini bilmek için de bu işe girişmiş olduğu sanılıyor... 

Bilmek, insanın varoluş nedenidir. Bilimsel gelişimin özünde bilinmeyeni arayıp bulmak yatar? Leyva bunu yerine getiriyor olmalı. 

Oysa aklını kullananlar, her şeyin bilinemeyeceğini, bilindikçe bilinmeyenlerin alanının daha da genişleyeceğinin bilir. İki bin yıl önce Sokrates bu gerçeği “Bildiğim bir şey var, o da bilmediğimdir” sözüyle doğruluyor. 

Bilinenlerin her yönden tüm ayrıntılarıyla tamamlandığı söylenebilir. Bilgi doğurgandır, irdelendikçe ondan yeni bilgileri yolu açılır. Yerin üstündeki bütün gelişmeleri biliyor muyuz? 

Uzaya çıkıldıkça, deniz diplerine inildikçe bilinmeyenlerle sarmalanıyor bilimciler...   

ŞİİRSEL YANSIMALAR 

Behçet Necatigil “Pan’ın Teneffüsü bile / Ilık okşamakta yüzü./ Deve dikenleri, çalılık vesâire/ Bir âlem bu toprakların üstü.” diyor. O “âlem”de kim bilir görülmeyen neler var... 

Din kitapları gidip de gelen varmışçasına yerin altına yönelik umut verici satırlarla bezenmiştir. Yanıt, Yahya Kemal Beyatlı’nın şu dizelerinin çağrıştırdığı anlamda: “Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,/ Birçok seneler geçti dönen yok seferinden.” Bir şiirine de “Ölüm âsude bahar ülkesidir bir rinde” diyen de odur.  

Orhan Veli Kanık’ın “Birdenbire” şiirinde dile getirdiği gibi her gelişimin “birdenbire” olduğunu kavramadıkça bilinenler bilinmeyenle sarmalanacaktır:   

“Her şey birdenbire oldu./ Birdenbire vurdu gün ışığı yere;/ Gökyüzü birdenbire oldu;/ Mavi birdenbire./ Her şey birdenbire oldu;/ Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;/ Filiz birdenbire oldu/tomurcuk birdenbire./ Yemiş birdenbire oldu./ Birdenbire,/ Birdenbire;/ Her şey birdenbire oldu./ Kız birdenbire, oğlan birdenbire;/ Yollar, kırlar, kediler, insanlar.../ Aşk birdenbire oldu,/ Sevinç birdenbire.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kent Enstitüleri 26 Nisan 2024
Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları