Adnan Binyazar

Metin And da...

08 Ekim 2008 Çarşamba

Fethi Naci, Mehmet H. Doğan, Ali Püsküllüoğlu, İlhan Berk...

Edebiyat kan yitiriyor.

Metin Andla da bilim...

Onların hayatı, altmış yetmiş yıllık bir emeğin onurunu taşıyor.

Her alandaki değer düşümü bu onurun anlamını kavramaya yetecektir.

Dünya boş kalmıyor. Her gidenin yeri dolduruluyor; ama nasıl, hangi emekle?..

F. Naci, edebiyatı toplumsal düşüncenin imbiğinden geçirdi.

M. H. Doğan, nitelikli çevirilerinin yanında, şiirsel hiçbir yaratıyı gözden kaçırmadı.

Püsküllüoğlu, yalınlığın şiirini yazdı, sözlükçülükte çağdaş Şemsettin Sami oldu.

Berk, şiirle uyuyan, şiirle rüya gören, şiirle uyanan bir şairdi. Şiirde güzelliğin duygu diyalektiğini aradı...

***

Metin And...

Anadolu kök kültürünün arşiv gezegeniydi.

Küf tuttuğu sanılan belgelerin kazıbilimcisi idi.

Kuş uçmaz kervan geçmez toprakların kültür eleyicisiydi.

Köy seyirlik oyunlarının iz sürücüsüydü.

Etnik ve dinsel bağnazlığın egemen olduğu bir kültür ortamında Yunan bağbozumu-şarap-sarhoşluk tanrısı Dionysosla Türk köylüsünü aynı şıra fıçısında demlendirmek ne demektir?

Evrensel dostluğun kültür elçisiydi...

***

Yıl 1968. Ankara. Henüz tanışmıyoruz Andla. Sanatsevenler Derneğinin salonunda bir oyun tartışılıyor. Oyunda folklorik öğeler de var. Masada kimlerin oturduğunu anımsamıyorum.

Arka sıralarda oturan takım elbiseli topluca bir izleyici, ayağa kalkıp, Anadolu halk kültüründe onun sahnelediği şeyler olmadığını belirterek yönetmeni eleştiriyor.

Yönetmen, görüşünü açıklamaya geçmeden, salonda homurdanmalar oluyor. Söze Sayın Metin And...diye başlayınca homurtu kesiliyor, onu görmek için herkes kafasını arka sıralara çeviriyor.

O sıralarda Metin And dergilerde, gazetelerde adı görülen, ortalarda fazla dolaşmayan bir kişi.

Baconın dediği gibi, bilgi güçtür’, bileni atak kılar. Onun ataklığı, bilgiden aldığı güce bağlanmalıdır.

And, coşkuluydu, ataktı, yalnızdı...

Eline işe yarar bir belge geçmesin, coşkusu dilinin ışığı olurdu.

***

Sözcükleri söyleyişte kendine özgü ses tınısının ayrı bir etkisi vardı. Sözdiziminde sekmeler olmazdı. Sekme sayılırsa, konuşurken biçimli kaşlarından yüzüne hoş bir gülüş yayılırdı.

Andın sevecenlik ışıyan bu gülüşü hiç değişmezdi.

Görmeyeli nerdeyse yirmi yıl olmuştu. Bir gün, Berlinin en kalabalık caddesi Kurfüstendammda o değişmez gülüşüyle karşıma çıkıverdi.

Adımları yavaşlamış, boyu biraz kısalmış mıydı?

Onu kucaklarken Türkiye gerçek insan varlığıyla içime dolmuştu.

Ona sorulan nasılsınızın karşılığı hiçbir zaman iyiyim olmamıştır.

İyiyim demeye bile vakti yoktu; o gün de elyazmalarından bulup çıkardığı minyatürler üzerinde durarak, gelmeden basımevine verdiği Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyasının içeriğini anlatmıştı.

***

Metin And...

Bügülerin, gölge oyunlarının, Türk tiyatrosu tarihinin ve Kerbeladan başlayıp Anadolu içlerinde deyişlerle söylenceleşen törelerin temel taşı koyucusuydu.

Oyuncu insandan kendini yarattığı kültürle var eden düşünen insana ulanan bir kültür tarihinin, Anadolu etnik ve dinsel ritüellerinin gerçek yorumcusu idi.

Anadolu kültür varlıklarının gün yüzüne çıkmasının yol açıcısıydı...

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kent Enstitüleri 26 Nisan 2024
Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları