Bir körleşmenin umarsızlığı...

22 Haziran 2015 Pazartesi

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Elias Canetti’nin tek romanı olan “Körleşme”yi (özgün Almanca adı: “Die Blendung”) dilimize rahmetli dostum Oğuz Atay’ın ısrarlı tavsiyesi üzerine yetmişli yılların sonunda çevirmiştim. İlk kez Aralık 1981’de Payel Yayınları arasında çıkan ‘Körleşme’nin en son baskısı bu yılın ocak ayında Sel Yayıncılık tarafından yapıldı. Başta siyasal bağlamda olmak üzere, gittikçe yoğunlaşan bir körleşme durumunun ülkede hemen bütün alanları kapladığı bir zaman parçasında bu yeni basım, kanımca büyük önem taşıyor.
Londra Üniversitesi öğretim üyelerinden ünlü İngiliz edebiyat uzmanı Prof. J. Isaacs, bu roman üzerine şöyle der: “...Yüzyılımızın en büyük romanlarından olan ‘Körleşme’nin çekiciliği, ilk okuyuşta ancak ‘Karamazov Kardeşler’le ya da James Joyce’un ‘Ulysses’iyle karşılaştırılabilir. Eserin bütün zenginliğinin bilincine varmak ise ancak zamanla üstesinden gelinebilecek bir iştir...”
Uygarlığın yıkılışı, insanoğlunun aşağılanması ve “körleşme” durumu...
“Körleşme”yi kötülüğün tasvir edildiği bir roman diye nitelendiren J. Isaacs, değerlendirmelerini şöyle sürdürür: “... burada söz konusu olan, tanrıbilimsel anlamda bir ‘kötü’nün canlandırılması değildir; buradaki cehennemin ardında herhangi bir tanrı yoktur... Canetti, ustalığı ancak Dante ya da Kafka ile ölçülebilecek alegorisine konu olarak bir bilginin fildişi kulesini seçmiştir; bu fildişi kule, sonunda zorbalığın darbeleriyle paramparça olur... Romanın karakterleri, gerçekte en seçme soyutlamalardan oluşmaktadır. Bu soyutlamaların en ustacasını, bilim adamı karakterini Canetti kendisine kurban olarak seçmiştir. Gerçekliğin çok uzağında yaşayan bilim adamı Prof. Kien’in bütün dünyası kafasının içindedir; ama kafasının bir dünyası yoktur...”

Önce bilgiyi sorgulamayan bilim, neye yarar?
Romandaki dünyaca ünlü ve eşsiz bir kitaplığın sahibi olan, Çin dili ve edebiyatı uzmanı Prof. Kien, özellikle modern zamanlarda “işbölümü” ve “uzmanlaşma” ilkelerinin uygulanmasında -türlü bilim dışı eğilimlerle- yalnızca kendi alanının uzmanı, ama içinde yaşadığı zamanın ve dünyanın yabancısı kesilmiş aydının ve bilim adamının klasik örneğidir. O zaman ve o dünya karşısındaki tek duruşu, mutlak bir körleşmişlik durumudur. Böylesine körleşmiş bir “aydının” veya “bilim insanının” tek yapabileceği, alanında yoluna çıkan her “veriyi” bilgi sanıp kafasına tıkmaktır; buna karşılık böyle birinin rastladığı verileri önce zihninin eleştirel süreçlerinden geçirip bilgiye dönüştürmesi, sonra da bu bilgilerle kafasının içerisinde gerektiğinde “dış dünyayı” değiştirebilecek güçte bir “iç dünya” oluşturabilmesi olanaksızdır.
“Körleşme”yi dikkatle okuyanlar, Türkiye gibi neredeyse yüz seksen üniversiteye sahip bir ülkede neden bunca az “iç dünya” mimarının yetişebildiği sorusunun karşılığını kendileri bulabileceklerdir!
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları