Halk TV ve Erdem Savaşımı...

03 Şubat 2014 Pazartesi

Zaman gelir, belli bir değeri savunmak, başlı başına bir erdem savaşımına dönüşebilir.Tıpkı Halk TV ile, Gezi Parkı Direnişi’nden bu yana “gerçek” ve “özgürlük” arasındaki ilişki gibi.
Gerçeği ve özgürlüğü savunmak ama özgürlüğe yönelik tüm tehditlere ve yalana karşı çıkmak, her basın kurumunun ve organının doğal görevidir; dahası, varlık gerekçesidir. Bir görevin yerine getirilmesi doğal ise eğer, o zaman böyle bir görevin her yerine getirilişini aynı zamanda erdem uğruna verilen bir savaşım saymak, abartılı olabilir.
Buna karşılık herhangi bir ülkede, faşizmin dal budak sarmaya başladığı bir dönemde basın kuruluşlarının ezici çoğunluğu halka gerçekleri duyurmak ve özgürlüklerin hangi tehditler altında olduğu konusunda uyarılarda bulunmak yerine, bunun tam tersi bir noktaya yönelip faşizmin ayak seslerini boğmayı neredeyse doğal bir görev saymaya başlamışsa, basının geri kalan ve çok küçük bir azınlığı oluşturan bölümünün özgürlüklerden ve gerçeklerden yana çıkışları ancak erdemler uğruna verilen onurlu bir savaşım olarak nitelendirilebilir.
Böyle bir durumda, bu onurlu savaşımın savaşçılarını sonrasız kılmak için tarihe ne kadar dipnotu düşülse azdır ve bu dipnotlarını düşmek o ülkede yaşayan her aydının gelecek kuşaklara karşı birincil görevleri arasında yer alır.
Türkiye, 2013 Mayısı’ndan bu yana, Gezi Parkı Direnişi’nin şahlanışı ile birlikte böyle bir durumu yaşamaya başladı. Ülkenin basın tarihinde ve ortamında faşizme yandaş çıkma ve her türlü “muhalefet bilinci”ni yitirme, ilk kez böylesine tartışma götürmez bir netlikle belirginleşti.
Böyle bir ortamda Halk TV, daha ilk günden televizyon ekranlarını neredeyse görünmez bir kılıçla ikiye böldü. Ülkenin televizyonları “çakma haber kanalları” ve “gerçekleri sergileyen kanallar” olmak üzere ikiye ayrıldı. Ve ikinci gruba giren kanalların -çok küçük bir azınlığın- başını hep Halk TV çekti.
Çok kısa bir sürede ekranların örneğin sağ yanından Bodrum’da yaz gecelerine, İstanbul’daki yaz davetlerinde kimlerin neler giydiğine, falanca “ünlü”nün yaş günü partisine hangi “aydınların” katıldığına ilişkin “haberler” akarken sol yanında Ali İsmail Korkmaz’ın Eskişehir sokaklarında nasıl dövülerek öldürüldüğünü, bütün şehirlerde en masum ve doğal gösterilerin ne ölçüde acımasız bir polis şiddetiyle bastırıldığını ve -17 Aralık’tan bu yanahangi devlet görevlisinin veya yakınının kaç milyon, milyar ya da trilyon götürdüğünü izleyebilmek âdetten oldu.
İşte böyle bir ortamda Halk TV’nin Gezi Parkı Direnişi günlerinden bugüne kadar korkmadan ve yılmadan yerine getirdiği misyon, ancak onurlunun onurlusu bir erdem savaşımı diye nitelendirilebilir.
Geçenlerde Halk TV’de, “Halkın Arenası” programına konuk olan değerli tiyatro sanatçımız Barış Atay, kendi özgürlük anlayışını tanımladıktan sonra: “İşte bu özgürlüğümü benden hiçbir güç alamaz!” dedi. Bence konuk olduğu kanal ile çok güzel örtüşen bir kararlılık ifadesiydi; çünkü Halk TV de bugüne kadar özgürlüklerin arkasında hep böyle bir kararlılıkla durdu!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları