Havuz Probleminin Sırrı...

11 Şubat 2014 Salı

Onca manşet, onca kanıt boşunaymış.
Dolarlarla dolu ayakkabı kutusu..
Para kasalarıyla dolu yatak odası..
“Milyona ayarlı” para sayma makinesi..
Milletin a..nı belleyen telefon konuşmaları..
Hepsi fasa fiso!
Halkın yüzde 47’si..
“Yolsuzluk da olsa, oyum AK Parti’ye” diyormuş!
Konda’nın ilan ettiği “gerçek” böyle.
Hiçbir anketi, ona inanan var diye suçlayamayız.
Hele şanlı bir gazetecimizin, Başbakan’ın bir buyruğuyla anketlere parmak attığı ortaya çıktıktan sonra!
Yolsuzluk olsa da oyum Tayyip Bey’e..
Yolsuzluğa bulanmış bir parti ve lideri için, bundan daha büyük güvence olamaz!

***

Halkın nerdeyse yarısı bunca kepazeliğe rağmen, hâlâ iktidarın türküsünü söylüyorsa, durup düşünmek gerek.
Bu halkın tek derdi, o parti ile beraber yürümek (ve yürütmek) olamaz!
Bunun başka nedenleri de olmalı!
Ve bunları da muhalefet partileri bulup çıkarmalı.
Çılgın projelerin arkasıdaki arsa, arazi ve hafriyat vurgunlarını.
Tek tek, isim isim, pafta pafta.
Müteahhitlere havuz talimatı vererek mahdum zengini etme mekanizmasını.
Ve milletin anasının nasıl bellendiğini bıkmadan usanmadan anlatmalı.
Hem de sokakta ve sokağın diliyle...
Tayyip Erdoğan 11 yıldır, günde beş vakit, beş ayrı yerde konuşuyor.
Sokağın diliyle konuşuyor.
Ve miletin anasını ağlatmaya da devam ediyor.
Bu sözü yüzde 34 ile iktidar olduğunun ilk yıllarında Mersinli bir yurttaş söylemişti.
O da öfkeyle bağırmıştı:
“Ananı da al git...”
Yoksa sözün arkası geliyordu..
Çünkü ana - avrat ve bacının dünyada lisanen ve fiziken en çok saldırıya uğradığı ülke burası.
O gözde müteahhitin “100 milyon dolar havuz parası”nı duyunca AKP’nin A’sına değil, milletin A’sına yönelmesi, Başbakan’la aynı reflekse sahip olmasından...  

İngilize Muhtaç Değiliz!
Cumhuriyet’in 1960’lardaki yazıişleri müdürlerinden Ömer Sami Coşar tarih merakı ve gazetecilik tutkusu ile İstiklal Harbi Gazetesi adıyla uzun bir belgesel yayımlamıştı. 

O günlerin belgelerini, kayıtlarını günbegün taramış ve Kurtuluş Savaşı’nı günlük bir gazeteye dönüştürmüştü. 
26 Mayıs 1919 günkü haber: 
“İngilizlerin isteği üzerine mitingler yasak edildi.” 
Çok şükür durum ciddi ama o kadar da vahim değil. 
Başımızdaki iktidar Türkiye’yi çok şükür İnglilizlere muhtaç etmiyor. 
Mitingleri kendi yasaklıyor. 
Ne yazık ki Gezi gençliği, ODTÜ öğrencileri ve daha niceleri bunun bir nimet olduğunu fark etmiyor. 
Sokağa dökülüyor. 
O zaman da sopayı, TOMA’yı hak ediyor.

- Hayatın sırrı mı? 
- Bunu yeni doğmuş bebekler biliyor. 
- Başka? 
- Bir de henüz soğumamış cesetler. 
- Yani? 
- Ama onlar da konuşamıyor.

***

Kokain gibi, bağımlılık yaratan şeyi keşfetmiş olan kişiye... 
“politikacı” denir.  

İlahı Paris... 
Ankara Belediye Başkanı (ve adayı) Melih Gökçek çılgın bir kampanyaya yöneldi. 
Başkentin çevre yollarına Kale Kapıları inşa ediyor. 
Meydanlara ise Saat Kuleleri diktiriyor. 
Böylece Ankaralının ve Ankara’nın en büyük eksiğini de gidermiş oluyor. 
“Kapısız kent olmaz!” elbette. 
Koca başkent, Nasrettin Hoca’nın türbesi gibiydi. 
Şimdi bir şeye benzedi. 
Daha da benzesin diye, kendi deyimi ile bulvara iki taraflı “Şanzelize tipi” ağaçlar dikeceğini açıkladı.
Zaten saatler ve bu kapıların hedefi Ankara’yı Paris’e rakip yapmak. 
ODTÜ’lülere göre ise Gökçek ateşle oynuyor. (Kapılardan ırak, Paris Belediye Başkanı göreve seçildiğinde eşcinsel olduğunu açıklamıştı.) 
Sayın Başbakan gibi Gökçek de bu ODTÜ’lülerden gıcık almakta haklı. Mizah tamam da bu işi tadında bırakmak gerek. Yoksa Gökçek’in, “Dozerler ilk hedefiniz ODTÜ’dür!” emri kaçınılmaz olacaktır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gerçeğin demine Hu 28 Nisan 2024
Erdoğannâme... 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları