Sana dar gelmeyecek makberi kim kazsın?

29 Ekim 2015 Perşembe

Benzetmek gibi olmasın, bir köyde eşekler semerciden çok şikâyetçi imiş. Yaptığı semerler yüzünden sırtlarında yaralar açılıyormuş. Sabah akşam dua ediyorlarmış:
“Ah şu semerci ölse de kurtulsak!”
Semerci bir gün ölmüş. Yerine bir başka semerci gelmiş. Ancak onun yaptığı semerler de sırtlarında yara açmaya başlamış.
“Dua edelim, bu da ölsün!” demeye başlamışlar:
Ama içlerinden biri şiddetle karşı çıkmış:
“Arkadaşlar, bu da ölürse başka semerci gelecek. Biz en iyisi, Allah’a bizi eşeklikten kurtarması için dua edelim!”
Fıkra bu elbet. Ama halk arasında kadim bir inanç daha vardır:
“Dünya dört şeyin üzerinde durur:
Haklıların duası, bilgelerin ilmi, yücelerin adaleti, yiğitlerin cesareti.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya durdukça duracağına inanıyoruz. Bunun için haklıların da neye, ne için ve ne zaman dua edeceğini iyi bilmesi şart.
Ve elbette bu duanın kabul edilmesi için de bilgelerin ilim sahibi olması, yücelerde adalet, yiğitlerde de cesaret bulunması gerekiyor. Cumhuriyetin 92. yılını kutluyoruz. Benzersizliğini kanıtlamak istercesine de bu kutlamayı mekân dedikodusu ile gerçekleştiriyoruz.
12. Cumhurbaşkanımız 3 Kasım’da saltanatının 13. yılına girerken, Kaçak Saray’ının ebadını boyutlarını savunuyor. “Osmanlı dar mekânlardan hoşlanmazdı!” diyor. Böylece Cumhuriyet Bayramımızı, Cumhuriyetçi değil, Osmanlıcı zevklere sahip olduğunu beyan eden bir Cumhurbaşkanı ile kutluyoruz. Başbakan Davutoğlu ise ayrı bir âlemin davulcusu...
O da patronuna laf çakmak istercesine:
“Yansıttığı görkem ve kibir dolayısıyla Dolmabahçe Sarayı’nı hiç sevmediğini” ilan ediyor.
Hem de kim aracılığı ile?
Gazetedeki köşesinde “Kasımpaşalı hallerini ve kullandığı dili çok avam bulduğu için Erdoğan’dan utandığını” yazan Nagehan Alçı adlı hanım yazara (11 Mart 2009  Akşam)

*** 

Bu iktidarın mekânlarla derdi var.
Cumhuriyetin kurulduğu Çankaya Köşkü terk edildi.
Davutoğlu’nun hiç sevmedim dediği Dolmabahçe Sarayı’nı ise tam aksine Tayyip Bey çok sevmişti.
Ve Genelkurmay Başkanı Büyükanıt ile “sırrı mezara gidecek” esrarengiz anlaşmalar yapmıştı.
Yetmemiş... Ülkenin seçmece akıllılarını orada toplamış ve teröre orada çareler aramıştı. Yetmemiş... Oradaki makam odası penceresinden vapurdan inen kadın vatandaşların etek boyları ile ilgili gözlemler yapmıştı. O da yetmemiş... Ulusal terör örgütümüzün silahsız kanadı sayılan ve hedefini Türkiye partisi olmak diye açıklayan siyasi partimiz ile bu sarayda görüşmeler yapmış ve önemli bir protokol imzalamıştı.

***

Ama hepsi fos çıktı... Eteklerin boyu ve terörün boyutları değişmedi. “Dolmabahçe’yi sevmiyorum!” demekte Davutoğlumuz elbette çok haklı.
Kendisine Dolmabahçe’den daha görkemlisini (!) yaptıran Tayyip Beyimiz ise daha da haklı. Çünkü Dolmabahçe uğursuz bir saray. Hayır.
Atatürk haftalarca orada hasta yattığı ve son nefesini orada verdiği için değil. (Laf aramızda, bizimkiler için bu anlamda uğurlu bile sayılabilir!)
Dolmabahçe Sarayı’nın uğursuzluğu çok daha Stratejik Derinlikli!
“3 Mart 1924 günü – Son Halife Abdülmecit Efendi’ye görevinin sona erdiği burada tebliğ edildi.
Öğleden sonra da aynı gün Sirkeci Tren Istasyonu’ndan çoluk çocuğu ile yurtdışına sürgün edildi!” Dolmabahçe Sarayı’nın kütüphanesinde Halife Abdülmecit’e bu tebligatı kim yaptı dersiniz?
Istanbul Valisi ile Ankara’dan gelen TBMM heyeti.

***

Bu büyük günün, 4 ay 4 gün sonra Hilafet’in kaldırılmasının da yıldönümü. 13 yıldan beri iktidar bunu kutlamaya hiç yanaşmadı.
Çünkü Asrın Liderimizin gözü o makamın yineden ihdasında! Yine de biz milletçe dua edelim. Hesap versin ve dar mekânlara kavuşmak daha sonra nasip olsun!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gerçeğin demine Hu 28 Nisan 2024
Erdoğannâme... 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları