Sermayeyi Küçük Ama Güzel Tüketmek...

23 Ağustos 2013 Cuma

Satıcının biri sıcak mı sıcak bir yaz günün­de buz satıyor, bir yandan da bağırıyor­du:
- Sermayem tükeniyor... Ne olur yardım edin...
Satıcı haklıydı.
Çünkü buz eriyordu.
Oradan geçmekte olan bir adam bir an duraladı. Sendeledi, sonra da olduğu yere yığılıp kaldı. Bayılmıştı.
Bayılan adamı yelpazelediler. Alnına buz koydular. Adam bir süre sonra ayıldı. Ve sordular:
- Hayrola, ne oldu aniden böyle sana?
Adam yanıtladı:
- Sermayem tükeniyor diye bağıran buzcu, bana tükenmekte olan kendi ömrümü hatırlattı.

\n

Yazan bir memur

\n

Sermayesi tükenmekte olan buzcunun önünden geçerken, asıl tükenenin ömür olduğu herkesin aklına düşer mi?
Düşse bile bu yüzden sendeleyip düşer mi?
Ama o düşmüş.
Kim o, ne iş yapıyor?
Bu soru biraz abes diyor ve ekliyor:
“İnsanın kimliğini yaptığı işe bağlayan önyargılı sorulardan biri bu?”
“Sizi tanımak isteyenlere ne olduğunuzu, kim olduğunuzu anlatacak daha iyi sorunuz varsa onu soralım dilerseniz!”
“Çok mu önemli ne iş yapıldığı? İşi olma­yanlar kimliksiz mi yani?”
“Pekiyi kimsiniz?”
“Küçük Şey Yoktur” adlı kitabın yazarı...
“Roman mı bu?”
“Sayfaları oluşturmak uğruna ya­şadığım otuz yıllık maceraya bakarsanız, bir macera romanı da denebilir.”
“Yani kitap değil, ama yazma süreci bir tür roman diyorsunuz?”
“Peki öyle diyeyim gitsin!”

\nfile:/Volumes/Grafik/14ERDOGANBRDDEKUPE.eps
\nKimileri totaliter rejimleri, o tür bir rejimde yaşamak istedikleri için değil, o tür bir yönetimin başında olmak için beğenirler.
(Şekil 1 A’da her gün gördüğümüz gibi!)

\n
\n

Yazgı ve yazarlık

\n

“Küçük Şey Yoktur” yaşamın küçük bir felsefesi ya da özet bir reçetesi mi?
Doğru ve mutlu yaşamak için önce sükûnet gerekiyor.
Sükûnet mutluluğa da, ger­çeğe de yaklaşabilmenin belki en önemli koşulu.
Kafasında ve yüreğinde bir sonbahar akşamında bir göl kenarının dinginliğini yaratamadan hayatta güzel hiçbir adım atmak mümkün değil.
Kitabın besmelesi olarak...
“Yalnız kalmadıkça hiçbir şeyin doğruluğunu sezemi­yorum” cümlesini seçmesi belki de bundan...
(Bu
“besmele” bizim hükümetin dış politikadaki “değerli yalnızlık” stratejisinin de esin kaynağı gibi!)

\n

Ateşböceği aydınlığı

\n

İnsan olmanın, yani erdemli olmanın ilahi hazzını tadabilmenin ilk adımı yalnızlıktaki bu tanrısal büyünün farkına varabilmek...
Kör karanlık bir çatışma gecesinde, ateşböceklerini bir kavanoza doldurup oluşan aydınlıkta, dağ başında kolu ba­cağı kopan askerlerin yaralarını diken tabip teğmenlerin öyküsünü anlamak için tüm büyük şeylerin aslında güçle­rini küçük diye görülen şeylerden aldıklarını görmek gerekir.
Denizde küçük damlaların direnişi olmasa bir pervane nasıl koca gemiyi ilerletsin?
Kaldı ki küçük ne, büyüklük ne?
Bazen gemi batarken hayat kurtaran sadece küçük diye küçümsenen kayıklardır.
Her şeyin yeri ve değeri ayrı.
Mabedin kubbesindeki bir taş, kuş yuvasında bir çöp, kita­bın cümlesindeki bir harf, yerini alarak bu de­ğeri üstlenir.
“Bu nedenle de” diyor, şeker fabrikasındaki memuriyetinden emekli “Küçük Şey Yoktur”un yazarı, “Sen en iyisi şu sese kulak ver:”
Çiçek olamazsan mutlaka bir saz ol,
Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olma­lısın,
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmak da kaçınılmaz,
Dünyada hepimiz için yapılacak büyük iş­ler var, küçük işler var.
Yapacağın en güzel iş sana en yakın olan iştir.

\n

Yaşam memuriyeti

\n

Otuz üç yıl memuriyet ve bir kitaba otuz yıl vermek demek ki ona en yakın olan iş imiş.
Memuriyeti sırasında 657 sayılı yasaya gö­re söyleyemediklerini şimdi dolu dolu söyleyebilmesi bu yüzden.
“Her olay arkasında bir dünya gizler. Bir yelkenli geminin kazanmış olduğu hızda sade­ce rüzgârın mı payı var? İplik, bez, çivi, direk bir araya gelir de gemi diye görünür.”
“Küçük Şey Yoktur”un yazarının tek duası var:
“Tanrım, bana değiştireceğim şeyleri de­ğiştirme gücü, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme cesareti ve hepsinden önemlisi de, bu ikisini birbirinden ayırt etme yeteneği ver.”
Sıcak bir yaz gününde ser­mayesinin tükendiğinden yakınan o buz satıcısının önünden geçerken, eriyen ömrünü fark etmesi ve düşüp bayılması, duasının tuttuğu­nun işareti.
Yoksa üç kuruş zamma rağmen,
“Emeklilerin en mutlusu yine de benim!” demesi bundan.

\n

“Kuru su” ve “ahşap demir” diye bir şey nasıl olmazsa, samimi diplomasi de olamaz!

\n

Josef STALİN
\n

\n
\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

5’in 5’i yoktur eşi 5 Mayıs 2024
Gerçeğin demine Hu 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları