Vatikan ile İmralı'da Dumanı Beklerken...

12 Mart 2013 Salı

Asya Yakasından Sıcak Avrupa Notları

\n

İktidara geldiğinde AB’yi ağzından düşürmedi.
Bu sayede bir taşla birkaç kuş vurdu.

*
İssizliğe ve çaresizliğe en etkili merhem olarak AB’yi gören seçmenin gönlünü kazandı.
*
Siyasi hareket olarak çağdaşlıktan ve entelektüel derinlikten yoksundu. Bu açığını Avrupacı söylemden etkilenen sözde “liberal aydınların” desteği ile kapattı.
*
Onların “yardım ve yataklığı sayesinde”, ordu kademelerinin tasfiyesini kolayca gerçekleştirdi. Yargıyı, medyayı ve üniversiteleri zapturapt altına aldı. Gerçek birçok yurtsever aydını hapse attırarak susturdu. Sonunda PKK’yi anayasa yapma partneri olarak konumlandırmayı başardı.
*
“Yetmez ama evet!” bu arkadaşların kendi ayaklarıyla düştüğü en hazin tuzaktı. Başbakan onları kirli birer mendil gibi kullanıp atıyor.

\n

AKP’nin AB ile dansı

\n

İktidara gelirken de şimdiki gibi her konuda, her ay düzenli kamuoyu yoklamaları yaptırıyordu.
O dönemde, halkın yüzde 65-70’i AB’ye üyelikten yanaydı.
Böylesi geniş bir kitlenin beklentisine sahip çıkmak, siyasette aslan payını garantilemek demekti.
Aslında AKP’nin AB’ciliği, birçok konuda uyguladıkları çok pratik bir hesaba dayanıyor.
- “Çoğunluğun hissiyatını savun, çoğunluk senin olsun!”
Madem Türkiye’nin yüzde 99’u Müslüman...
-
“Dinci” görün, bu yüzde 99’dan aslan payı senin olsun.
Görüntü yetiyor. Gerçek mümin olmak gerekmiyor!
Kim kimin içini okuyabilir ki?
Bu nedenle o dönemde siyaseti sağ-sol eksenine değil de..
“AB yanlısı” ve “AB karşıtlığı” üzerine oturttu!
Sonu gelmez üyelik sürecinin rutin bir protokolüne, Brüksel’de attığı imzayı halka
“AB işi tamam!” diye sunmayı başardı.
Kızılay’da gündüz vakti otobüsten havai fişekli
“AB’ye hoş bulduk!” törenleri düzenlendi.
Bu kendi kendine gelin güveyi olma ve sanal gerdek heyecanını aslında birçok muhafazakâr başbakan hem yaşadı, hem yaşattı.
Türkiye - AET Ortaklık Anlaşması’nı Ankara’da 1963’ün
“12 Eylül”ünde (kader işte) Başbakan İsmet İnönü imzalanmıştı.
Tarihin ve feleğin çemberinden geçmiş İsmet Paşa’da ise heyecan sıfırdı!
İmzadan önce çevresine sordu:
“İstemezsek ileride çıkabiliriz değil mi?”
Bu soru diplomasi tarihi için artık, siyasi mizah harikasına dönüşmüştür!

\n

İlk davul zurna

\n

İlk davul zurnayı “resmi adaylık için” dilekçe veren Turgut Özal çaldırdı. (14 Nisan 1987)
Şimdi her açılan
“çapter”da, davul zurna değil el çırpmakla yetiniyoruz.
Ankara’daki ilk imzadan tam 36 yıl sonra..
21. yüzyılın bitmesine 21 gün kala..
Helsinki’de,
“Türkiye, artık aday ülke olabilir!” kararı çıktı. (11 Aralık 1999)
Bülent Ecevit Başbakan’dı.
Davul çaldırmadı. Ne de olsa Lozan’ın muzaffer komutanı İsmet Paşa’nın halefiydi. Ve Avrupa’ya karşı hep mesafeliydi.
“AB rantı” sağ liderler için hep iştah kabartıcı oldu.
Tansu Çiller serbest dolaşımdan, birçok engele ve elbette vizeye, ‘Ortaklık Anlaşması’na aykırı birçok hükmü pazarlık konusu yapmadan Gümrük Birliği’ne imzayı attı.
Onun da niyeti kestirmeden tarihe geçmekti.
“Avrupa fatihesi” olma sevdası, Türkiye’yi henüz aday ülke bile olmadan, Avrupa’ya gümrüklerini açan tarihin ilk ve tek ülkesi yaptı.
Böylece 40 yıl önceki ünlü slogan yeniden hayat buldu:
“Onlar ortak, biz pazar!”

\n

Kürt sorununun güzergâhı...

\n

Çiller’den sonra Başbakan olan Mesut Yılmaz “AB eşittir Kürt sorunu” formülünü ilk açıklayan lider oldu:
“AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer!”
Bu bir itiraf mı..
Suçlama mı..
Yoksa reçete mi..
Hâlâ belli değil.
Güzergâh, şimdi de İmralı üzerinden Kandil’e uzanmış durumda.
Yol lastikli. Çekenle çekildiği yere kadar uzuyor. Sırada Okya
nus ötesi iki adres daha var!
Aslında dans değil, AB bizimle kolbastı oynuyor.
Azerice de imza atmaya
“kol çekmek” deniyor.
AB ile 50 yıldır
“kol çekip” duruyoruz.
İlk kol çektiğimizde siyasi haritada bulunmayan birçok ülke bugün AB tam üyesi..
Türkiye ise eli yıldır bekleme odasında, üstelik tek ayak üstünde...
Bayan
Merkel geçen hafta “Sizi başka salona alalım. Boşuna beklemeyin!” diye bir tebligat daha yaptı gitti.
Kara ama kuru bir sevda olan AB sevdası yine de Türkiye’ye, Türkiye de AB’ye çok şey kattı.
Bunları dünya Vatikan’ın, biz de İmralı’nın bacasından çıkacak dumanı beklerken yazıyoruz.
Dün İstanbul’da Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi
Naci Koru’nun açtığı AB - Türkiye Gazeteciler Konferansı vesileyle not etmek istedik.
Bir Alman meslektaşın sözüyle:
“AB için Yunanistan sorunu, Türkiye için Kürt sorunu kadar karışık ve karanlık. İkisinin de ucunda ayrılık olabilir…”
İyi ki AB üyesi değiliz.
Hem AB, hem de Yunanlılar için üzülecektik!

\n

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

5’in 5’i yoktur eşi 5 Mayıs 2024
Gerçeğin demine Hu 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları