Yargıyı Kim, Nasıl Öldürdü?

07 Ocak 2014 Salı

Meclis Başkanı Çiçek açıkladı:
“Bağımsız yargı ölmüştür! Anayasanın 138. maddesini kaldıralım!”
Ölüyü sonraya bırakalım.
Md. 138’e bakalım: “(...)Yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili (...) herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yargı böyle böyle öldü.
Yürütmenin başı “Ben davanın savcısıyım!” dedi.
Yargıçlara savcılara meydan fırçası, nutukları attı.
Yetmemiş gibi, şimdi de yasamanın başı çıkmış:
“Bağımsız yargı öldü!” diyor.
Ölüm varsa, sebebi de olmalı?
Ecel mi, kaza mı, yoksa taammüden mi?
Bunun açıklanması şart!
Ortada bir ölü var!
Fail kim?
Bu da açıklanmaladır.
Yeterince faili meçhulumuz var!

***

Ecel mi, kaza mı, taammüt mü?
Evet, fail kim?
Buyurun karar verin:
(26.4.2012 - 6300 sayılı “Bazı kanunlar ile kamu gözetimi, muhasebe ve denetim standartları kurumunun teşkilat ve görevleri hakkında kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasına dair kanunun 10. maddesi ile 24.11.1994 gün - 4046 sayılı özelleştirme uygulamaları hakkında kanuna eklenen” ek 5 madde ile yargı kararlarının uygulanıp uygulanmamasını Bakanlar Kurulu’nun takdirine bırakan ve SAYIŞTAY’ın her tür DENETİMİNİ ENGELLEYEN, Sayıştay raporları ile KESİNLEŞEN YOLSUZLUKLARI AFFEDEN ve YÜRÜTME’yi her türlü yargısal ve idari denetimin dışına çıkaran acaba KİMDİR?)
Evet ölü ortada.
Ama fail kim?

***

Yargı öldüyse ve bu açıkça ve en yetkili ağızdan ilan edildiyse, yürütme ve yasamanın varlığı ve meşruiyeti de tartışmalı hale gelmiştir. Başbakan da bunu biliyor ve görüyor zaten: “Yargı da benim, yasama da, yürütme de!”
Demesi boşuna değil.
O da o haliyle biliyor ve görüyor ki, artık meşru bir devlet yapısından söz etmek mümkün değildir.
Sorun artık, kuvvetler ayrılığının varlığı ve yokluğu olmaktan çıkmıştır. “Ne istediler de vermedik?” diye Başbakan’ın açıkça itiraf ettiği, yasama, yürütme ve yargıdaki 11 yıllık ortaklığın bozulması da sorun değildir!
Sorun, bu kaostan yararlanıp ayakkabı kutularına milyonlarca doları dolduran kadrolardan ülkemizin ne zaman ve nasıl kurtulacağıdır.  

Pensilvanya - Çankaya hattı
Atasözümüz:
“Tas düştü, mezhep karıştı!..”
Ama siz şöyle anlayın:
“Ortaklar birbirine düştü, ‘meslek’ karıştı!”..
Fehmi Koru’nun “postacılık” yapmasına itirazlar yükseliyor.
Ama şaşılacak bir durum yok.
Söz konusu ülkenin barış ve huzuru ise gazeteci “postacılık” da yapar, “mektupçuluk” da...
Bekaa’da ikamet ettiği sırada her bir liberal meslektaş da Apo’nun postası gibiydi. Olimpiyat Meşalesi taşır gibi gururla, onurla mektupçuluk yaparlardı.
Koru, bir dönem Zaman’ının başyazarı...
Cumhurbaşkanı Gül’ün de mektep arkadaşı.
Mektuba kalem katacak, sözcük silecek veya ekleyecek hali yok.
Pensilvanya - Çankaya hattı için ondan daha ehil ikinci bir isim yok.
Mevzubahis olan zaten iktidar ile cemaat...
Gerisi teferruat!  

‘İmam’ hakaret sayılırsa yandı!..
Genelkurmay Başkanımız Org. Necdet Özel, gerçekten çok özel bir şahsiyet.
Haline tavrına bakınca bu zaten anlaşılıyor.
Mesela, sanılanın aksine, laik bir aile terbiyesi aldığı, dün aniden ortaya çıkıyor.
Ağzı bozuk bir milletvekilinin (Hüseyin Aygün-CHP) kendisi için “TSK İmamı” demesine çok üzülmüş.
Konuyu yargıya taşıyacağını ilan ediyor.
“TSK”ye itiraz edecek hali yok.
Öfkesi “İmam”a..
“İmam” sözcüğünü hakaret olarak görüyor.
Bu dönemde, böyle bir sıfatla iftihar etmesi gerekirken, farkında olmadan baltayı taşa vuruyor.
Başta Başbakan, çok sayıda sayın bakanın ve milletvekilinin aslen ve mesleken “imam” olduğunu unutuyor.
Mahkemeye koşacağını ilan ediyor.
Yargıda kimin ne olduğu belli değil.
Özel’in davası, cemaat yanlısı savcı veya yargıca düşmesi halinde “imamı” hakaret saydırma gayreti başını derde sokacaktır.
Unuttuğu bir konu daha var.
Bugünkü makam ve mevkiini Ergenekon ve Balyoz davalarına borçlu olduğu malum. Bu davaların yeniden görülmesini istemekle zaten yeterince risk almış durumda.
Üstüne bir de “imam”ı hakaret saydırırsa başı hepten belada.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gerçeğin demine Hu 28 Nisan 2024
Erdoğannâme... 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları