Bağış Erten

Avrupa’da başarı için Endülüs’te raks

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Kabul edelim, garip bir transfer dönemi geçiriyoruz. Ortada fol yok, para yok, yumurta yok ama piyasa kıpır kıpır. ‘Kimler geldi, kimler geçti’ şarkısı fonda, yıldızlar say say bitmiyor. Memleket ekonomisi uçuruma koşarken, stat gelirleri dibe vurmuşken, uluslararası arenada belirgin bir başarı yokken, hatta tersine belirgin bir başarısızlık varken, gelsin Van Persie’ler, gitsin Eto’o’lar, çalsın sazlar, oynasın kızlar… Bizim için sorun yok, madem kulüpler ‘merak etmeyin hazırlığımız var’ diyor. O zaman bize tadına varmak düşer. Testi kırılırsa o zaman bakarız. O yüzden züğürdün çenesini yoran ‘paranın kaynağı’ meselesini es geçelim şimdilik. Ben başka bir noktaya takıldım.

Sevilla nasıl yaptı?
Önceki gün Aziz Yıldırım, CNN Türk canlı yayınında Cem Yılmaz’ın sorularını yanıtlarken (söylediği bir sürü şeyin yanı sıra) Europa Lig’le ilgili de bir vizyon açıkladı. Bütün bu transferlerin ve kurulan yeni takımın hedefi ‘UEFA’da final oynamak’mış. Lig kadar, belki de ondan bile öncelikli olarak Avrupa. Peki, bu Avrupa hedefi nasıl gerçekleşir? İsterseniz konuyu bir bilene, Sevilla’ya bakarak konuşalım. 2005’ten beri dört kez UEFA’da final oynadı İspanyol ekibi ve dördünde de kupa kaldırdı. Peki bunu nasıl başardı?
Ta 2000 sezonunda başlıyor aslında Sevilla’nın macerası. 2000’li yılların asansör takımı ‘artık yeter’ diyor ve bugün Bundesliga’da bir anayasa maddesi haline gelen yola başvuruyor ve bir sportif direktörle anlaşıyorlar: Ramon Rodriguez Verdejo. Kısa adıyla Monchi. O bir Sevilla emekçisi aslında. Tam 25 yıldır Sevilla’da. Önce futbolcu sonra direktör olarak. On yıl boyunca takımın formasını giyen, en iyi oynadığı sezonda düşen takımın kalecisi. Ama onu farklı kılan sportif direktörlük kariyeri. Tam 15 senedir sportif direktör Monchi.

Mucizeyi gerçekleştiren adam
İlk yıllarda borç batağında, küme düşmeyle uğraşan takımda göreve başlıyor. Basitçe tanımladığı bir hedefi var. İyi scout, yani futbolcu izleme, sürdürülebilir bir ekonomi, makul sportif başarılar. Sonuncusu hariç hepsini başarıyor. Çünkü başardıkları makul falan değil, mucize. Monchi’nin özenilesi hikâyesi için daha ayrıntılı iki yazı var. Biri Emre Çelik’in Hayatım Futbol’da “Oyuncular gelir geçer…” başlıklı geçen mayıs ayındaki yazısı. Diğeri ESPN’de Graham Hunter’ın “The Man Who Made Sevilla” (Sevilla’yı Sevilla yapan adam) başlıklı Ağustos 2014’te yayımlanan yazısı.
Ben özetini vereyim. Onun görevde kaldığı süre boyunca kulüp 8 teknik direktör, 3 başkan gördü. Kulüp transferden 414 milyon Avro gelir elde etti (yıllık ortalama 26 milyon Avro). Transferden toplam 127 milyon artı verdi, tam 8 kupa aldı. Kulübün tarihi boyunca uluslar ve uluslararası ölçekte aldığı 12 kupanın 8’i bu. Şu anda müzelerinde 5 Avrupa Kupası var ve kasası artı veren belki de birkaç İspanyol kulübünden biri.

Çıta oralardaysa...
Bir zamanlar Maradonalar, Polsterler, Sukerler, Zamoranolar’a rağmen borç batağı ve düşme hattıyla boğuşan takım artık aldıklarıyla değil, bulup çıkardığı ya da altyapıdan yetiştirdiği oyuncularla hava atıyor. Sadece birkaç isim hatırlatmak yeter. Dani Alves, Freddie Kanoute, Luis Fabiano, Julio Baptista, Sergio Ramos, Jose Antonio Reyes, Adriano, Gary Medel, Geoffrey Kondogbia, Jesus Navas, Alvaro Negredo, Seydou Keita, Christian Poulsen, Kevin Gameiro, Diego Lopez, Ivan Rakitic ve Aleix Vidal.
Bir de şunu hatırlasak mı? Sonunda Europa Lig’i kazanacakları 13-14 sezonuna girerken 90 milyon Avro’luk oyuncu satışı yaptılar. Satın aldıkları oyuncu bedeli 34 milyon Avro’ydu. Kimleri mi sattılar? Negredo, Jesus Navas, Kondogbia, Gary Medel. Ertesi yıl mı? Bu sefer de Alberto Moreno, Rakitic, Federico Fazio satarak 50 milyon Avro gelir elde ettiler. Sonuç mu? Gene kazandılar Europa Lig’i. Bu sezon şu ana dek gene 52 milyon Avro transfer geliri var kasalarında.
Hedef oysa, örnek de bu işte. Üstelik yalnız da değiller. Pek çok böyle örnek var dünyada. Madem ‘bizimkiler’ için de çıta oralarda. Ufuk da böyle olsa keşke.

Bu da var...
Madem sürekli örnek gösterilen Dortmund’un, Porto’nun, Lyon’un, Atletico Madrid’in hikâyesinden sıkıldık, o yüzden anlattım Sevilla’yı ve Monchi’yi. Ha derseniz ki, Sevilla olmak kolay mı? Orası İspanya Ligi, adamlar şöyle, adamlar böyle. Peki, o zaman alın size kıssadan başka bir hisse. Malum, Fransa’da Paris Saint Germain’in Arap sermayesiyle hormonlu hale gelmesiyle Fransa Ligi meşhur rekabetçiliğini kaybetti. PSG son üç yılın şampiyonu oldu. Ama bu para aşısının ilk yılında şampiyon değildi PSG. Üstelik o yıl da kadrolarında Pastore, Thiago Motta, Matuidi, Gameiro falan vardı. Kim şampiyon oldu peki? Montpellier. Hangi Montpellier? Şampiyon olduğu sezon öncesindeki 10 yıllık periyodun 7’sinde transfere para harcamayan Montpellier. Şampiyonluğa giden yolda, 5 yıl içinde transferlere toplam 7,3 milyon Avro harcayan Montpellier. Aynı beş yıl içinde diğerlerinin harcadığı para ise şöyle: Marsilya 160, PSG 162, Monaco 65, Lyon 222 milyon Avro. Hep ‘büyük’ örnekler veriyoruz. Bu sefer de bu olsun. Baş, başaltı, deste orta… Hangisiyse hedef, onlar için de Montpellier gelsin. Daha onlarca örnek var. Fransa’da geçen sezon son haftalarda şampiyonluğu kaptıran Lyon’un ilk 11’de bazen altyapısından 8 oyuncu oynattığını biliyor musunuz?

Kulübe zengin mi gösteriyor?
Bütün bu yazı fikri, arkadaşım Sencer Yücel’in son Çaykur Rizespor maçında Fenerbahçe kulübesinin değerini çıkarmasıyla oluştu. O maçta 41.25 milyon Avroluk bir kulübesi varmış Sarı - Lacivertlilerin. “Bu bütçeyle Avrupa şampiyonu olan vardır yahu” dedik ve araştırmaya başladık. Neler neler çıktı ancak bu kadarını özetleyebildik. Ama şu tabloyu vermeden de geçmeyelim dedik. Son beş sezonda Europa Lig kaldıran takımların final maçındaki kulübesi:

•2014-15 Sevilla kulübesi  20.75 milyon Avro
•2013-14 Sevilla kulübesi 16.95 milyon Avro
•2012-13 Chelsea kulübesi 66.5 milyon Avro
•2011-12 Atletico kulübesi 16.5 milyon Avro
•2010-11 Porto kulübesi 27 milyon Avro

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları