Bağış Erten

Buralardan gitme, buralar gitsin sen gitme

03 Haziran 2015 Çarşamba

Yıl 1985. Galatasaray ligi liderin 14 puan gerisinde beşinci bitiriyor. Daha şubat ayında matematiksel olarak şampiyonluk şansını yitirmiş Sarı-Kırmızılılar. Dönemin usta kalemlerinden Devrim Sağıroğlu kızgın: “Nerede, takımına yön verecek büyük teknik Teknik Direktör Derwall?” Tribünlerdeki psikoloji “Derwall, dönüş biletini al” sloganına dek gitmiş. Turgay Şeren Alman hocanın takımı eleştirmesine, “Bu kadro zaten başarılı olamazdı” demesine bozulmuş fırça atıyor: “Hesap vermesi gerekenler hesap soramaz.”

Büyüyen eleştiriler
İkinci sezonunda namağlup ama ikinci Galatasaray. Eleştiriler çığ gibi büyümüş. Şampiyon olamadıktan sonra namağlup ikinci olmak marifet mi diye soruyorlar. İslam Çupi de salvoculardan biri: “Derwall’i beraberlik dışı bir sonucu düşünen teknik direktör olarak tariflemek mümkün değil...” Ama dönemin başkanı Ali Tanrıyar kamuoyuna inat sahip çıkıyor teknik direktörüne: “Biz bu davayı Altay’a yenildiğimiz kupa maçında kaybettik. Avrupa’da bu sezon ligi yenilgisiz bitiren tek takım Galatasaray olduğu için bu da şampiyonluk kadar övünülecek bir olaydır...”

Milne’ye öfke
Yıl 1989. Gordon Milne ikinci sezonunda da şampiyon olamamış. Elindeki yıldızları iyi değerlendirememekle, inatçılıkla, Türkiye’deki futbol kültürünü öğrenememekle suçlanıyor. Medya öfkeli. En aklıselim kalemler bile topa sert giriyor. Diyorlar ki soruşturmaya İngiliz teknik adamdan başlamak lazım. Dönemin usta gazetecilerinden Orhan Aldinç çok net söylüyor aklındakini: “Bir-iki rastlantılar maçında bir-iki gol, üç-beş pas atan sümsükler üzerinde dur, hiçbir şeyi yoksa, takımı peşine takacak stili olan, koşan, koşturan Metin’i oynatma. Bu eski hesabın şimdilerde sorulması gerekmiyor mu?”
Yetmiyor, gazetelerde Beşiktaş evinde 1-0 Galatasaray’a yenildikten sonra taraftarın açtığı “Mr. Milne Go Back To Your Home” pankartı var. Fotoğraf altı yazısı da niyet mektubu gibi: “Beşiktaş taraftarı İngilizce anlamlı bir pankart astı.”
Bu da yetmiyor, Gordon gitsin sesleri daha da yükseliyor. Erdoğan Şenay imalı imalı anlatıyor derdini: “Hataya devam’ kararı Beşiktaş için de bizler için de ‘hüzünlü yılların’ tekrarından başka bir şey olmayacak.”
Tüm bu sözlere, eleştirilere, tepkilere rağmen Süleyman Seba Milne’in arkasında dimdik duruyor. Kalıyor Gordon. Tarihin en iyi Beşiktaş’ını yaratmak için. Üçüncü sezonla birlikte her şeyin tıkır tıkır işlediği bir takım var sahada. Art arda şampiyonluklara giden yol o günlerde açılıyor.

Şimdi de Bilic
Belki de aylardır ortalık “Bilic gitsin” eleştirileriyle dolu. Oyuncu tercihleri, ilk 11’leri, değişiklikleri yerden yere vuruldu Hırvat teknik adamın. Derbi performansı feciydi. Ve sonunda da üçüncü oldular. İddia o ki, olmamıştı. Stadı olmayan, kendi evinde oynadığını hiç hissetmeyen, diğer rakiplerine göre kadro ve bütçe açısından geride kalan bir takım üçüncü olduğu için başarısız sayıldı. 1980’lerin sonunda, tıpkı Gordon ve Derwall’de olduğu gibi. O gün bu iki teknik adam kaldı. Ve Türkiye’de futbolun kaderi değişti. Bugün ise Bilic yolcu.

Futbol bizim için sadece oyun!
Oysa biz hep buradayız. Eleştirilerimiz aynı. Tarzımız aynı. Beklentilerimiz aynı.
Futbol bizim için sadece doksan dakikalık bir oyun. Orada hangi 11’le çıktığın, hangi değişiklikleri yaptığın her şeyi belirliyor. Gökhan Töre bugün memleketin üst düzey oyuncularından biri olduysa, Serdar Kurtuluş ne olursa olsun bir devamlılık gösterdiyse, Ersan yeniden milli takımlık bir performans veriyorsa, Olcay iki sezondur memleketin en verimli orta sahalarından biri haline geldiyse, tüm bunlardaki Bilic etkisi bizi zerre ilgilendirmiyor. Mustafa Pektemek oyuna giriyor ve tüm hayaller yıkılıyor. İlk 11, hakemler ve değişiklikten ibaret bir doksan dakika. Hepsi bu. Biz de buyuz. Buralar da hep böyle.
O yüzden sen git Bilic. Fiyakanı da al git. O güzel basın toplantılarını da al git. Hatta tek sevme nedenimiz oymuş, senin kalibreni sanki bunlara indirgemişiz gibi, gitarını da al git, muhalifliğini de al git. Dünyanın hiçbir yerinde gitar çaldığın, bir muhalif taraftar grubuna selam çaktığın için eleştirilmeyeceksin nasılsa. Güzel konuşmanın, insanları etkiliyor olmanın ceremesini çekmeyeceğin bir yere git sen. Ya da Feridun Düzağaç’tan araklayıp şöyle mi desek: Buralardan gitme. Buralar gitsin, sen gitme.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları