Barış Doster

Çarşıdaki kuyruk ve özelleştirme masalı

23 Mart 2022 Çarşamba

Bir yanda asgari ücretin artırılmasına yönelik talepler, diğer yanda ardı ardına gelen zamlar. Ekonomik durum öylesine ağır ki, savaşı, dış politikayı, salgın hastalığı, Seçim Kanunu’ndaki değişiklikleri, hepsini geride bırakıyor. Bu durum elbette doğal, kaçınılmaz.  

Peki, Türkiye; yıllardır üretmeden tüketmeye alışan bir ülke olarak gerekli dersleri çıkarıyor mu? Hayır. İktidar, pembe tablo çizmeye çalışıyor, o kadar. Bunun da çarşıda, pazarda, günlük hayatta karşılığı yok.   

Biliyoruz, Türkiye; yıllardır gözü kara bir özelleştirme programı uyguladı. Biliyoruz, Türkiye; yolsuzlukların yaygın olduğu bir ülke. Biliyoruz, Türkiye; dış borç bağımlısı. Biliyoruz, Türkiye’de atıl yatırımlara ayrılan kaynakla, çok büyük işler yapılabilirdi. Biliyoruz, Türkiye’de batan bankalar, sadece ekonomiye değil, bireylere, ailelere, topluma da büyük zarar verdi. Biliyoruz, Türkiye’de savurganlık yaygındır, bu da halkın özverisinin heba olması sonucunu doğurur. Biliyoruz, bürokrasideki makam arabası sayısı, lojman sayısı, yurtdışı temsilciliklerindeki personel sayısı, siyasette ve bürokrasideki danışman sayısı oldukça yüksektir.  

DIŞA BAĞIMLILIĞIN BEDELİ

Türkiye’nin tarımdaki ithalat bağımlılığı, sadece tarım ve ekonomiye ilişkin bir sorun değildir. Beslenme boyutuyla bir halk sağlığı sorunu olduğu gibi, aynı zamanda bir ulusal güvenlik sorunudur. Hayvan sayısı azalan, ekilebilir arazilerinin yüzölçümü küçülen, çiftçi sayısı gerileyen ve yaşlanan Türkiye’nin, bir an önce tarımda, sanayide, hizmet sektöründe planlamaya yönelmesi gerekir. Eski ezberlerden kurtulması da zorunludur. Yıllarca, “devletin sırtındaki kamburlardan kurtulmak”, “sermayeyi tabana yaymak”, “ekonomide liberalleşmeyi sağlamak” amacıyla yapılan özelleştirmelerin talana dönüştüğünü kabul ederek işe koyulmalıdır Türkiye.  

Soralım: Hangi özelleştirme sayesinde sermaye tabana yayılmış, gelir dağılımı düzelmiştir? Tersine Türkiye; gelir dağılımı adaletsizliğinde, vergi adaletsizliğinde daha üst sıralara yerleşmiştir. Varsıl-yoksul uçurumu daha da derinleşmiştir.   

Türkiye’nin öncelikle yapması gereken, cilası hayli dökülmüş olan küreselleşme masalına, serbest piyasa ekonomisi ve özelleştirme propagandasına sırtını dönüp halkçı, devletçi, kamucu programlara, planlamaya öncelik vermektir.  

Bunun aksini yapmak, sadece ekonomik ve politik bir tercih değil, aynı zamanda bir ideolojik saplantıdır. Bu politikalarda ısrar etmek, bir yönüyle de ulusal güvenlik sorunlarına davetiye çıkarmak demektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları