Amaç, Kadını Eve Hapsetmek

05 Kasım 2013 Salı

Ali Bulaç, ilahiyat kökenli bir sosyologdur.
1 Mayıs 2010 tarihli Zaman’da şu satırları yazdı:
“Küçük yaştaki çocuğu sabahın erken saatinde kreşe yetiştirmeye çalışan, akşama kadar müşterilerle,kendini bilir bilmez insanlarla boğuşan,saatlerce trafiğe takılan,alelacele kendini eve atıp yemek yetiştirmeye çalışan bir kadın mı daha avantajlı, yoksa yavrusu kucağında büyüyen, evini geniş vakitte düzene koyup kalan bol zamanda hayır faaliyetlerine katılan, medeni-sivil etkinliklere katılan kadın mı?”
Bulaç, 2011 sonunda yazdığı 4 makaleyle modernizmin kadın algısını ve devletin kadın istihdam politikasını eleştirdi.
Özeti şuydu:
“Kadını evden çıkarıp iş dünyasına katmak, onu sömürmek isteyen küresel piyasa ekonomisinin bir tuzağıdır. Oysa bizim örfümüzde kadının asli yeri evidir. Yuvayı dişi kuş yapar.”
2013 Ocak ayında dozu artırdı: “Kadının birinci görevi annelik ve ev hanımlığıdır. Kadınlar çalıştığı için, erkekler cinayete sürükleniyor.”

 

***


Bulaç’ın görüşleri, nihayet devlet katında benimsenmişe benziyor.
Peşi peşine gündeme sürülen bir dizi demeç ve paketle, kadına “Erken evlen-hemen doğur evinde otur” denmeye başlandı:
?Başbakan, dün, kız-erkek aynı evde kalan üniversite öğrencilerine müdahale sinyali verdi. “Evlenmeden olmaz” diyor.
? Uludere katliamına benzettiği kürtaja karşı bir yasa tasarlıyor.
? Israrla kadınlardan 3-4 çocuk istiyor.
? Gençlik ve Spor Bakanlığı, evlenen öğrencilerin öğrenim kredisi borçlarının silineceğini, yurtta parasız kalabileceğini açıklıyor.
?Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 18-24 yaş arası evlenenlere 10 bin lira teşvik kredisi vaat ediyor.
?“Çocuk teşvik paketi”yle doğum izni 16 haftadan 18 haftaya çıkarılıyor. 3 çocuklu kadına 1 yıl yarım gün çalışma hakkı getiriliyor. 3 çocuklu asgari ücretlinin vergi yükü sıfırlanıyor.


***


Bulaç’ın görüşleriyle hükümetin politikalarını birlikte değerlendirince niyet, gayet net görülüyor:
Gençler, erkenden başgöz edilecek.
Kürtaj yasaklanırken, doğum ödüllendirilerek genç annelik ve çok çocukluluk teşvik edilecek.
İşveren, sürekli doğurup izin almalarından bıkıp kadınları istihdam etmeyecek.
“Dişi kuş” işi bırakacak, yuvasına dönüp “minik kuş”larını besleyecek.


***


Tarih kitapları bu politikayı iyi tanıyor:
1930’lar İtalyası’nda Mussolini, “Her ailenin en az 4 çocuğu olmalı” diyordu.
Almanya’da Hitler, “Kadın, erkek dünyasına girmemeli.
Onun kutsal görevi, Alman halkına çocuklar hediye etmektir” görüşündeydi.
İlkin “Aile Yasası”nı çıkardı. Kredi sistemiyle evliliği teşvik etti. Kürtajı ağır cezalık suç haline getirirken her aileden en az 4 çocuk istedi.
Ailelere, her yeni çocukta artan para yardımı yapıldı. 4 çocuk yapan çiftlere ev hediye edildi.
8 çocuk doğuran kadınlara altın madalya takıldı.
“Yeni millet”in ideal kadını, çocuğunu emziren bir anne olarak resmediliyordu.
Ancak savaş patlayınca bütün bu politikalar çöpe gitti:
Çünkü fabrikada çalışacak, cephede savaşacak kadına ihtiyaç vardı.

***

Erdoğan, sık sık eleştirdiği 1930’lar faşizminin diliyle konuşuyor, ama insanlık, o dilin dünyayı nasıl bir faciaya sürüklediğini biliyor.
Kadın da, “cennet” olarak tarif edilen evde, kendisini nasıl bir erkek şiddetinin beklediğini görüyor artık...
Hiçbir rüşvet, bağımsızlığını kazanmış kadını yeniden eve tıkıp kuluçkaya yatırmaya yetmez.

Bilmemek ayıp değil ama...
Erdoğan, “Yok Montesquieu şöyle demiş, yok Rousseau böyle demiş” diye konuşanları aşağılamış.Önceki gün ise, “Cumhuriyet fazilettir”demişti.Montesquieu’nun sözüdür.

İlan
Başbakanlık’ın talimatıyla vilayetimize acilen namus bekçisi alınacaktır.
Heveslilerin “muhafazakâr demokrat” kimlikleriyle, “Ahlak Zabıta Müdürlüğü”müze müracaatı rica olunur.
Denizli Valiliği



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları