Sevinmek mi, üzülmek mi?

04 Ekim 2017 Çarşamba

Bu yazıyı 27 Eylül akşamı Göteborg’da yazdım. Bizimle ilgili iki ayrı etkinliğin düzenlendiği önemli bir akşamdı.
İlk etkinlik kentin lüks otellerinden biri olan Elit Hotel’de gerçekleşen, konusu “Türkiye’de Basın Özgürlüğü” olan bir açık oturumdu. 32. Göteborg Kitap Fuarı etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen bu etkinliğe OHAL kapsamında Ocak 2017’de çıkartılan bir kanun hükmünde kararname ile kapatılan Evrensel Basım Yayın’ın temsilcisi Cavit Nacitarhan, neyle suçlandıkları hâlâ tam olarak anlaşılamayan 12 Cumhuriyet çalışanından biri olan, tutuklanıp dokuz ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olan Cumhuriyet Kitap Eki’nin yayın yönetmeninin kızı Elif Günay, Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB) Başkanı Kenan Kocatürk, TYB Yurtdışı İlişkiler Koordinatörü Yonca Cingöz, PEN Yazarlar Örgütü İsveç Merkezi Başkanı Elisabeth Asbrink ve çevirmen Kurdo Baksı katıldılar. Etkinlikte ayrıca Turhan Günay arkadaşımızın gönderdiği video büyük ilgi gördü.
Turhan Günay, Türkiye’de basın ve yayın organları üzerinde yoğun baskıların olduğunu, kitapların toplatıldığını belirtti. 1970 ve 1980 darbesinden sonra korku salınması ve kitapların yasaklanmasının hiçbir işe yaramadığına, baskı dönemlerinin sonra ermesinden sonra kitaplara olan ilginin daha da arttığına dikkat çektikten sonra, “Türkiye’de bu korkunun yenilmesinde kitap fuarlarının çok büyük etkisi oldu. Özellikle TÜYAP’ın düzenlediği fuarlarla bu korku kırıldı” dediğinde bir TÜYAP’çı olarak doğrusu gururlandım.
Fakat etkinliği izleyen İsveçlilerin Türkiye’de basın özgürlüğünün durumunu dinledikçe şaşkınlıktan şaşkınlığa düştüklerini görüyorum. Kafalarında beliren “Dünyada hâlâ böyle ülkeler var mı” sorusu yüz ifadelerine yansıyor.

***

İkinci etkinlik ise Göteborg Müzesi’nin büyük salonunda düzenlenen ödül töreniydi. 2006 yılından bu yana Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA) tarafından verilmekte olan Voltaire Ödülü bu yıl Evrensel Basım Yayın ile Turhan Günay arasında paylaştırıldı. İki binin üzerinde davetlinin katıldığı törende Cavit Nacitarhan Evrensel Basım Yayın, Elif Günay da babası adına ödüllerini IPA Genel Sekreteri’nin elinden aldılar.
IPA Yayın Özgürlüğü Komitesi Başkanı Kristenn Einarsson, ödülün Günay ve Evrensel’e verilmesini şöyle gerekçelendiriyordu: “Turhan Günay, ömrünü kitaplara adayan bir yayıncı, gazeteci ve eleştirmen. Kinci Türkiye hükümetinin ellerinde yüksek bir bedel ödüyor. Öte yandan Evrensel, suni gerekçelerle kapatılıp yüzlerce çalışanın işsiz kaldığı çok sayıda yayınevini temsil ediyor. Her ikisi de IPA Voltaire Ödülü’nü yetkililerin onları susturmak için engel tanımadığı bir ülkede özgür yayıncılığı somutlaştırdığı için hak ediyor.”

***

Böyle törenlerde insanın duyguları karmaşıklaşıyor. Sevinsin mi, üzülsün mü, utansın mı bilemiyor.
Gözünüzün önüne getirin. İki bini aşkın davetlinin önündeki sahnede bir erkek ve bir genç kadın. Uluslararası saygın bir kuruluş tarafından ödüllendiriliyorlar. Birinin temsil ettiği önemli bir basım yayın kuruluşu yok yere kapatılmış, mallarına el konmuş, öbürünün babası namuslu gazetecilik yaptığı için tutuklanmış, dokuz ay cezaevinde kalmış. Ülkem adına üzülüyorum, utanıyorum.
Tören sonrası dışarı çıkıp yakındaki bir kafede oturuyorum. Bir süre sonra yanımdaki masaya iki Alman yayıncı geliyor. Aralarında konuşuyorlar. Biri soruyor: “Ödül alan o genç kadının babası niçin gelmemiş?” İçimden, “Dişi ağrıyormuş da ondan...” demek geliyor.
Demiyorum tabii...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları