Yıkılan kaleler

05 Nisan 2024 Cuma

Dünya üzerindeki ülkeleri ekonomik güçleri ve bu gücün yarattığı etki açısından kabaca şu şekilde ikiye ayırabiliriz. Sömürgecilik döneminde sömürge sahibi olup bundan gelir elde edenler ve diğerleri.

Örnek vermek gerekirse ulusal birliğini 1871’de sağlayan Almanya ikinci gruptadır. Çünkü her ne kadar çalışma kültürleri ve inovasyon becerileri gelişmiş olsa da Alman ulusu sömürgecilik döneminde uzak topraklarda var olamadığı için bu gücünü 18 ve 19. yüzyılda Fransa ve Birleşik Krallık’ın yaptığı gibi bir kültür ve dil hegemonyasına çevirememiştir.

Nitekim I. Ve II. Dünya savaşlarının ekonomik gerekçeleri de bu dengeyi değiştirmekle ilgilidir. 

Hemen bir not, 20. yüzyılın süper gücü ABD de Afrika ve Asya’da sömürgecilik faaliyetlerinde bulunmamıştır ancak 18. yüzyıl sonunda ulusal birliğini sağlayan Amerikalıların bulundukları kıta olan Kuzey Amerika’yı ve yerel halklarını köleleştirip asimile ettiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Türkiye de Osmanlı Devleti döneminde sömürgecilik yarışına girmemiştir. Oysa 17. ve 18. yüzyıldaki toprakları hem sömürgelere yakın hem de doğal kaynaklarıyla zengindir. Batılıların vahşetlerine ortak olmamıştır.

Sömürgecilik tarihi ilginçtir, incelenmesi, günümüz olaylarını anlamak için yararlıdır ancak bu kadar uzun bir girişte değinmemin nedeni sömürge dönemi hakkında bilgiler paylaşmak değil geçen pazar günü yapılan belediye seçimlerinde ortaya çıkan görece şok sonuçlar ve yarattığı etki üzerine yapılan yorumlar...

Şunu fark ettim ki ülkemizde bölgesel seviyede çok fazla tabu ve önyargımız varmış. Seçim sonucunda el değiştiren kimi belediyelerin muhafazakârlığıyla bilinen “kaleler” olması ve oy tercihlerini değiştirmesi şaşkınlık yarattı.

Oysa seçimli demokrasi tarihimizi 1877 I. Meclis-i Mebusan seçimlerinden başlatırsak 150 yılı ancak doldurduğunu ve uzun aralar verdiğini hatırlamamız gerekir.

Sanayi Devrimi ile aşağı yukarı eş zamanlı giden ve dünya üzerindeki finans kapitalin de yöneticisi durumuna gelen ülkeler ve kurumlara göre belki de en büyük eksiğimiz bu; zaman çizelgemiz.

Bu çizelgenin içinde tarihten gelen ekonomik dezavantajın yarattığı kültürel kırılganlık ve olgunlaşması 20. yüzyılı bulan sosyal sınıfların geçirgenliği aslında bu kaleleri de bir hayli geçirgen kılıyor.

Türkiye, bölgesel olarak bazı siyasi eğilim ve sosyoekonomik gerçeklerin getirdiği tabulara sahip olsa da önüne fırsatlar çıktığında bunu elinin tersiyle iten bir seçmen kitlesine sahip olduğunu düşünmüyorum.

Ancak bazı tabular yaratmak belki de kolayımıza geliyordur. Ülkenin kaosu veya belki yaşamın kaosuna karşı anlamlandıramadığımız durumlara karşı bir savunma mekanizması bu. 

Ancak bir gün bir şey olur, yıkılmaz denilen kaleler yıkılır. Tıpkı topun icat olmasıyla alaşağı olan Ortaçağ kaleleri gibi. 

Ulus devletlerin ve yurttaşlık bilincinin ortaya çıkması da biraz topun icadı ile ilgilidir aslında. 

Kaleler savunulamaz duruma gelince derebeylikler yok olmaya başlamış, ulus kimlikleri önem kazanmıştı. Kim bilir belki zihnimizdeki kaleleri yıkmanın da zamanı gelmiştir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaş ne diyor? 26 Nisan 2024
Gelecekten bir yazı 19 Nisan 2024
Mutluluk bize… 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları