Bilmek mi İnanmak mı?

27 Ocak 2014 Pazartesi

İnsan, bildiğine mi inanır? İnandığını mı bilir?
Bilmek ile inanmak, birbirinden farklı zihinsel işlemler midir?
Evet, bu ikisi, birbirinden farklı zihinsel işlemlerdir.
Bilmek; merak etmekle başlar, sorularla devam eder, tarafsız gözlemlerle nedenleri araştırır, bulguları kabul eder, ulaştığı sonuca göre karara varır. Nedenden sonuca gider.
İnanmak; inanç sistemini kabul etmekle başlar, sisteme taraf olarak kabul eder, nedenleri sorgulamaz, sunulan sonuçları doğru kabul ederek algılarını ona uyarlar. Sonuçtan nedene gider.
Onun içindir ki, “bilmek” alanında yaşayanlarla her şeyi tartışabilirsiniz. “İnanmak” alanında yaşayanlarla hiçbir şeyi tartışamazsınız.
“Bilmek”; son kabule dayanır. “İnanmak”; ön kabule dayanır.

***

Ülkemizdeki son yaşananlara bakalım.
Şu yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasıyla ortaya çıkanlar konusunda farklı yorumlar neden ortaya çıkıyor?
“Bilmek” şöyle düşünüyor: Soruşturmada ortaya çıkanlar belli. Paralar bulunuyor, yapılanlar saptanmış, sanıklar izlenmiş. Olay bakanlara kadar uzandığına göre çok önemli, soruşturma genişletilmeli, bu arada hükümet istifa etmeli. Soruşturma tarafsızlıkla sürdürülmeli.
“İnanmak” olaya şöyle bakıyor: Dur bakalım, neler oluyor? Hükümet ne diyor? Gördün mü, komploymuş. Dış güçler, şunlar bunlar. Bak bak, paralel devletmiş. Savcılar da işin içindeymiş, polisler de. Hem paralar camiye bağışmış, imam-hatip okulu içinmiş. Komplo işte.
“Bilmek” ile “inanmak” arasındaki fark bu denli büyüktür.
Sınırda durdurulan TIR’lar konusuna bakış nasıl da farklı.
“Bilmek” şunu söyler; elbette durdurulsun aransın. Söylendiği gibi yardım malzemesi ise sorun yok. Bakılır, anlaşılır, yola devam edilir. Ama aranmasına böyle şiddetle karşı çıkıldığına göre savaş malzemesi taşıması olasılığı yüksektir.
“İnanmak” şöyle yorumlar; yetkililer yardım malzemesi diyorsa öyledir. Sen kimsin de TIR’ları durduruyorsun? Demek ki hükümete karşı bir kastın var. Hem savcı Başbakan’dan izin almadan nasıl emir verir?

***

Ortaya atılan ‘“paralel devlet” konusuna gelelim.
Başbakan devletin içine sızan, devlet yetkilerine ortak olan, yargı sisteminde etkin (yargıçlar, savcılar), yürütme sisteminde etkin (Emniyet güçleri, istihbarat vb.) bir örgütlenmeden “paralel devlet” olarak söz etti. Bu örgüt için ağır ifadeler kullanıldı, çete gibi, Haşhaşiler gibi. Bu olaya nasıl bakılıyor?
“Bilmek”; bu paralel yapı, sizin AKP iktidarı olarak başından beri ortağınız değil miydi? Bunu bilmiyor muydunuz? İşbirliği yapmadınız mı? Ne zaman ki bu ortak sizin işlerinize karıştı, şimdi onu kötülüyor, polisi de yargıyı da emrinize almak istiyorsunuz. Bu arada soruşturmayı da karartıyorsunuz.
“İnanmak”; gördün mü? Neler oluyor? Hükümetin başarısı engelleniyor. Ne demekmiş, devlet içinde devlet olmak? Elbette her şey yapılacak, polisler de dağıtılacak, savcılar da yargıçlar da Adalet Bakanı’nın yetkisi içine alınacak, böyle şey mi olur?
İşte, “bilmek” ile “inanmak” arasındaki yorum farkı, değerlendirme farkı, buna dayanan tutum farkı bu denli büyüktür.
Şimdi bu fark, sandığa girecektir.
Bu fark sandıktan çıkacaktır.
Siz de “demokrasi budur” sanacaksınız.
“Bilmek”; elbette demokrasi bu değildir. Demokrasi sandıktan ibaret değil, güçler ayrılığına dayalı, yurttaşların engelsiz akıl ve özgür iradelerine dayalı bir yönetim sistemidir. Bizde olan açıkça otokrasidir.
“İnanmak”; sandık her şeydir. Sandıktan çıkan iktidar onu seçenlere dayanarak her şeyi yapabilir. Astığı astıktır, kestiği kestiktir. Beğenmeyenin gücü varsa sandıkta gösterir, o kadar. Karşı çıkan da yumruğu yer.
Durum budur.
Ne durumda olduğumuzu bilerek çalışalım.
Geleceği belirleyecek olan seçimlerdir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çalınan gelecek!... 29 Nisan 2024
Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları