Küreselleşmiş dünyada gençlik

01 Ocak 2014 Çarşamba

Ekran çocukları

Sorumluluk duygusu ve çalışmak yerini istemeye bıraktı

Bir ergen grubunu vitrinlere bakarken görüyorum. Cep telefonlarına dikkatle bakıyorlar. Hepsinin modellerini, özelliklerini biliyorlar. 3G, internet bağlantısı, Facebook, Twitter, fotoğraf çekme. Optik zoom derecesi, megabitler...
Gençler için yeni bir dünya, yeni bir kültür.
Hızlı bir değişim yaşanıyor. Geçmişin haftaları, günleri artık yerlerini dakikalara, saniyelere bırakıyor.
Posta pulunun ortadan sessiz sedasız kalktığını bile fark etmiyoruz. Mektup zarfları unutuluyor. Postaneler artık gelinen gidilen yerler değil.
Bilgisayar ekranları yeni bir dünya sunuyor ve hepimiz farkına bile varmadan ekranların karşısında yaşıyoruz.
Televizyon ekranı.
Bilgisayar ekranı.
Tablet ekranı.
Cep telefonu ekranı.
Haberler, mesajlar, bilgiler, görüntüler, renkli filmler, müzik, sinema...
Yeni dünyamız ekranın karşısında biçimleniyor.
Yeni bir dünya kültürü doğuyor.
Dijital dünya kültürü.
Çocuklarımız artık bu dünyanın çocuklarıdır. Bu kültürün çocuklarıdır.
Onları tanıyor muyuz? Yoksa eski bilgi şemalarımızın çerçevesinden bakıp onları bu çerçeveye oturtmaya mı çalışıyoruz?
Küreselleşmeyi tanımadan bu sorunun yanıtını veremeyiz.
Küreselleşme nedir?
Ekonomi küreselleşti ve yeni bir dünya yarattı.
Üretim artık dünya ölçeğinde yapılıyor. En ünlü uluslararası markalar ürünlerini işgücünün en ucuz olduğu, elektriğe çok az ödendiği, maliyetlerin en aza indirildiği yerlerde yaptırıyor.
Giydiğiniz kazağın etiketinde ya ‘China’ ya da ‘Taiwan’ yazıyor. İşçi maliyetleri haftada bir doların altında. En ünlü oto firmaları üretimlerini Uzakdoğu’ya ya da Güney Asya’ya kaydırıyor. Üretim küreselleşiyor.
Tüketim de küreselleşiyor. Kapitalizm doğası gereği her zaman ‘en az maliyet-en yüksek kâr’ ilkesiyle çalışıyor. En ucuz işgücü olan yerlerde üretim yapılıyor. Ürünler kârın en yüksek olduğu yerlerde satılıyor.
Tüketim artık insanların gereksinmelerinden koparılmış durumda. Güçlü reklam kampanyalarıyla insanlar sürekli tüketime yönlendiriliyor. Satın almak artık bir yaşam biçimi olmuş. İnsanlar satın almak için satın alıyor. Psikolojik bir kısırdöngü yaratılıyor ve insanlar neyi neden aldığını bile bilmeden sürekli alışveriş yapıyorlar.
Homo marketicus; yeni bir insan modelidir.
Alışveriş yapıyorum, öyleyse varım. Yeni varoluşçuluk bu oluyor.
Bu yeni küresel ekonomik kültür yeni bir düşünbiçim-mentalite yaratıyor:
Bütün dünya bir pazardır.
Her şey ya satılıktır ya kiralıktır.
Her şey satılıktır-kiralıktır-satılır-alınır.
Her şey -insan dahil- metadır.
Her şey senin içindir.
Her şeyi alabilirsin.
Her şeyin en iyisi senin olmalıdır.
Her şeyin en yenisi senin olmalıdır.
Duygular, düşünceler, dünya görüşü, ideolojiler önemsizdir.
Önemli olan en iyisine sahip olmak, eğlenmek, üstün olmaktır.
Küresel ekonominin insanlara da, toplumlara da söylediği budur.
Bunun için kredi kartını icat etmiştir.
Kredi kartı para düşünmeden harcama yapma kolaylığı vermektedir.
On-line satışlar alışverişin kolaylaşması için icat edilmiştir.
Yüzyılın en çarpıcı icatları pazar ekonomisiyle ilgili olanlarıdır.
Kredi kartları, on-line satışlar, satış sonu hizmetleri vb. kolaylıklar...
Üretim toplumunun uyarısı şuydu:
HARCAMA, BİRİKTİR
Tüketim toplumunun önerisi şudur:
SATIN AL - KARTLA ÖDERSİN (Kartı kim öder? Düşünme!)  

Onları tanımak zorundayız 
Bilgi de pazarlanmaktadır, ekonomik değeri vardır. Bundan ötürü de bu yeni çağa ‘bilgi çağı’ denmektedir. Bu durumu olanaklı kılan ise ‘bilişim devrimi’dir. Bilişim devrimi televizyonu evlere soktuğu zaman dünya küçülmüştü bile. Canlı yayınlar dünyanın bütün olaylarını anında evin içine getiriyor, sesler ve hareketler hemen izlenebiliyordu. Renkli televizyon yeni bir dünya yarattı. Sonra bilgisayarlar geldi. İlk PC’ler (personel computer-kişisel bilgisayar) için IBM’nin efsane CEO’su Jack Welch’in ‘Kim alır bunları?’ diye dudak büktüğü söylenir. Yanılıyordu. Kısa sürede PC’ler herkes tarafından kullanılır oldu. İnternet ayrı bir devrim oldu. Artık dünyanın her yanı birbirine bağlanmıştı ve saniyeler içinde iletişim kuruluyordu. İnternet içinde sosyal siteler, Facebook, Twitter gibi sosyal ağlar kısa sürede insanların yeni sosyal medyası oldu. Yaratıcılarını zengin eden yeni buluşlar dünyayı değiştiriyordu.  

? Cep telefonu başka bir boyut yarattı. Görüntülü konuşma, 3G ile internet bağlantısı artık küçük bir ekranda dünyayı görme-dolaşmailetişim kurma gücünü veriyordu. Çocuklar ve ergenler artık bu dünyaya doğuyorlar, bu dünyada büyüyorlardı. Onlar yeni çağın çocuklarıydı. Tanımak zorunda olduğumuz onlardır.

Kullan-at kültürü

Günümüzün geçmişten en önemli farkı ‘hız ve değişkenlik’tir. 
Hız ideolojisi’ Paul Virilio tarafından çağın paradigması olarak tanımlanmaktadır. Artık her şey hızlıdır: 
Hızlı beslenme-fast food. Hızlı yaşama-fast life. Hızlı araba kullanma. Hızlı tanışma-hızlı sevişme. Hızlı tüketme. Hızlı bıkma. Her şey hızlıdır. Durup düşünmeye zaman da yoktur, gerek de. Hıza eşlik eden özellik değişikliktir. Artık uzayan hiçbir şeye tahammül yoktur. Her şey kısa sürede olup bitmelidir. Bu özellikler çocukların davranışlarını da değiştirmiştir. 
Çocuklar artık; 
İsteyici - isteğini alıncaya kadar tutturucu, 
Alıcı - aldığından hızla bıkıp yenisini isteyici, 
Hızla tüketici - yiyecekler, oyunlar - oyuncaklar, 
Hemen yenisini isteyici özellikleri taşımaktadırlar. Bu kısa döngü ilerdeki yıllara da taşınacaktır. 
Günümüzün beş yaşındaki çocuğu; 
Hızlı-değişen-çok renkli-hareketliçok sesli-müzikli nesnelere ilgi göstermektedir. 
Bunları da televizyon çizgi filmlerinde, 
Bilgisayar oyunlarında, 
Renkli ekranlarda bulmaktadır. 
Çocuklarda zayıflayan duygular ise; 
Sorumluluk, 
Sabırlı olmak, 
Hazzı geciktirmek, 
Çalışmak, 
Görevini bilmek, 
Davranış sınırlarını bilmek, 
Olmaktadır. 
Ailelerin bu noktalarda çok dikkatli olmaları gerekmektedir. 
Deha keşfi 
Küresel kültürün tüketime dayalı ekonomisi yeni bir davranış kalıbı yarattı; 
‘Kullan ve at’ 
Kullanmak ve atmak, her şeyi yeniden yeniden alarak ekonomiyi canlandıracaktı. Bu da insanlarda her şeyin kulanılıp atılabileceği bir davranış modeli geliştirdi. 
Bir çalışmasında bunu dile getiren sayın Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu Çetin (Çocuk-Ergen ve Yetişkin Psikiyatrı) bu davranışın yaşam anlayışını değiştiren etkisine dikkat çekmiştir. 
Böyle bir davranış modeli her şeyin kullanat tarzına uyabileceğini düşündürmektedir. 
Böylece düşünceler, duygular, idealler, hedefler, yaşam değerleri sadece ve sadece ‘kişinin çıkarına yararlılık’ açısından görülecek, gerekli yerde ve zamanda kullanılacak ve atılacaktır. 
Böylece geçmişin ‘idealist kişilikler’i günümüzde ‘oportünist’ (fırsatçı) kişiliklere dönüşmektedir. 
Kişinin ‘ne olduğu’ değil, ‘nasıl göründüğü’ önem kazanmaktadır. Görüntü her şey olmaktadır. Bu da görüntü veren ve erişilir kılan sosyal ağların gücünü açıklamaktadır. 
Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlar geçmişin yüz yüze iletişiminin yerini almakta, insanlar birbiriyle bu sosyal medya aracılığı ile haberleşmektedir. 
Çocuklarımız, ergenlerimiz, gençlerimiz bu ortamda büyümekte, bu ortamda yaşamakta, bu ortamın değerleriyle hareket etmektedir. 
Bugünün 15 yaşındaki bir ergeni, 
Bağımsızlık arayışını; ‘bağımsız harcama ve tüketme’ olarak anlamakta, 
Kimlik arayışını; ‘sahip olduğu markalarda’ (giyim, cep telefonu vb.) bulmakta, 
Yakınlık arayışını; on-line iletişimle sağlamakta, 
Cinsellik konusunu; kararsız dostluk ve erotizm arasında aramakta, 
Başarı gereksinmesini; üstün olma ve araçlara sahip olma ile tanımaktadır. 
Böylesine ‘markalı ürünler-sürekli tüketim-sahip olma-üstün kılma’ sloganlarıyla şaşırtılmış bir ortamda ergenlerin kendi dünyalarını böyle tanımlamaları kaçınılmaz olmaktadır. 
Burada, ergen anne ve babalarının da benzer yaklaşımlara sahip olmaları da bu durumu pekiştirmektedir. 
Geçmişte ‘çocuk terbiyesi’ diye bir aile anlayışı vardı. 
Günümüzde ‘çocuğumuzun dehasını keşfetmek’ hedefi var.  

Yarın: Gençlik tüketim kültürünü sorguluyor



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çalınan gelecek!... 29 Nisan 2024
Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları