O çocuk konuştu mu?

07 Şubat 2022 Pazartesi

Artık biliyorsunuz; Trabzon’da Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açılış töreninde kendisine mikrofon uzatılan “çocuk”.

Aslında konuşmadı.

Söylemesi istenen sözleri söyledi.

Cumhurbaşkanı’nın hoşuna gidecek sözleri söyledi.

Konuştu mu?

Hayır konuşmadı.

Babasını hapisten kurtarmak için “söylemesi gerekenleri söyledi” o kadar.

O çocuk eğer konuşsaydı, yaralı bir kuşun çığlıklarını duyardık.

Yaralı bir kuş.

Babaları hapiste olan çocuklar “yaralı kuşlardır”.

Onlar babalarını yargılamazlar.

Babasız kalmayı göze alamazlar.

O çocuk babasız büyümüştü.

10 yaşındaydı ve babası on yıldır hapisteydi.

“Babasız büyüdü” dedi annesi.

Babasının suçu mu?

Ateşli silahla birden çok kişiyi yaralamak imiş. Biz de basından öğrendik.

Babayı tanımıyoruz. Anneyi de tanımıyoruz. Çocuğu da bir kez orada gördük.

ÇOCUK

Yetenekli bir çocuk izlenimi veriyor.

Cesaretli, konuşuyor, özgüvenli.

Zorlu yaşamdan direnç kazananlardan, belli oluyor.

Ama yaralı işte.

Babasını kurtarmak için her şeyi yapabilir.

Çocuklar, babalarını hapisten kurtarmak için her şeyi göze alırlar.

Bu çocuk erken büyüyenlerden.

Neler söylediğinin bir önemi yok.

Cumhurbaşkanı’ndan babasını hapisten çıkarmasını istiyor.

Onun hoşuna gidecek sözleri işte söyledi.

Şimdi, Cumhurbaşkanı borçlandı.

Bakalım, hapisteki babaya af çıkaracak mı?

Aslında, baba hapisten çıkarsa olay çok göze batacak.

Ama çıkmazsa Cumhurbaşkanı bu borcu nasıl ödeyecek?

O da düşünüyor olmalıdır.

Anne, AKP Kadın Kolları üyesi imiş. O da eşi hapiste iken yaşıyor ve çocuğunu büyütüyor. 

Babayı da anneyi de yargılamak kimsenin işi değil.

BİR SHAKESPEARE TRAJEDİSİ

Baba yaralamadan hapiste. Cezası on yıldan fazla.

Anne tek başına çocuğunu büyütüyor, eşini bekliyor.

Çocuk hem büyüyor hem bekliyor.

Korku ve öfke iç içe.

Çocuk karmaşık duygularla büyüyor.

Babayı haklı görse, hapis olayını açıklayamaz.

Babayı haksız görse, babasız kalmaya dayanamaz.

Çocuk çelişkilerle büyüyor.

Onu da tanımıyoruz ki!

Çevresine hırçın mı, anlayışlı mı, bilmiyoruz.

Nelere üzülür, nelere sevinir bilmiyoruz.

Sırdaşı var mı, yalnızlığı mı seçti, bilmiyoruz.

Anneyi tanımıyoruz, hangi duygular içinde?

Babayı tanımıyoruz, hangi koşullarda neler yaşadı?

Bildiğimiz şey, gördüklerimiz, duyduklarımız, okuduklarımız.

Anlamak için bunlar yeterli değil ki?

Yaşananlar aslında bir trajedi.

Shakespeare bunları yazmıştı. Bunları hepimizin gözleri önüne sermişti.

Hamlet de buydu, III: Richard da buydu, “Size Nasıl Gelirse Öyledir” de bunları anlatıyordu.

Ama biz öyle yapmayız ki?

Bakarız, yargılarız, bir yere koyarız, olay biter.

YA SİYASET?

Ah işte, bizi de yaralayan şey bu.

Böyle siyaseti ben ne yapayım?

Demokrasidir desen uymuyor, partilerin yarışıdır desen yerine oturmuyor, seçim öncesi fırsattır desen vicdana sığmıyor.

Babası on yıldır hapiste olan bir çocuğu konuşturup da orada söylenenlerden medet ummak mı?

Bu siyaset falan değil.

Bu “çocuk istismarıdır” düpedüz. 

O çocuğa mikrofon uzatıp ne söyleyeceğini ya bildiğiniz ya tahmin ettiğiniz sözleri dinlemek kimin vicdanına sığıyor?

Gülüşüyorsunuz.

O yaralı kuş, babasını hapisten kurtarmak için konuşurken sizler gülüşüyorsunuz.

İşte o gülüşmeleri bağışlayamam.

İnsanlara yaptığınız haksızlıkları bağışlayamam.

O gülüşmeler, işte onlar sizi anlatıyor.

Susturulmuş vicdanlar, kararmış gözler, tıkanmış kulaklar.

Siz gülüşüyorsunuz.

Biz utandık...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çalınan gelecek!... 29 Nisan 2024
Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları