Beni olgularla meşgul etmeyin...

22 Mayıs 2023 Pazartesi

Seçimlerin 1. turu bitti. Karşımızda bir olgular kaosu var. Platon, “Beni olgularla meşgul etmeyin, düşünmeye çalışıyorum” dermiş. Ben, komünizm, kadın erkek eşitliği, özel mülkiyetten kaynaklanan toplumsal sorunlar üzerine ilk kez düşünmeye çalışmış bir filozof olan, Platon’un öğrencisiyim. Bu yüzden, ikinci tura giderken bu “olgularla” dikkatimizi dağıtmadan, “düşünmeye” çalışalım diyorum. Ne de olsa her olgu anlamını, uygun bir “anlamlar sistemi” içinde kazanır. Olgudan önce düşünme çabasına öncelik vermek de gerçeklikten kopuk idealist bir yanılsama değil, tarihsel bir teori-deneyim diyalektiği üzerinde üretilen bir pratiktir.

OLGULARIN KAOSU 

Meclis çoğunluğu Cumhur İttifakı’nın elinde. CHP listesinden, Cumhur İttifakı’nın, “sadakatler” dünyasına ait 35 millet vekili daha Meclis’e girdi. Bu Cumhuriyet tarihinin en “radikal sağcı” Meclis’idir. Kılıçdaroğlu, eğer 2. turda kazanamazsa tarihe, böyle bir Meclis’i ülkeye hediye etmiş birisi olarak geçiyor. Bu Meclis’te, idamdan, her türlü hak ve özgürlük kısıtlamalarına kadar türlü baskıcı yasayı çıkaracak, anayasayı değiştirebilecek, bir milliyetçi mukaddesatçı çoğunluk var. Bunun ilk işaretini Babacan verdi bile. Seçimlerin sonuçları üzerinde, oy çalmaktan başlayarak türlü manipülasyonların yapıldığına ilişkin ayrıntılı tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışmaların içinde, varlığı gayet iyi bilinmesine karşın önemsizleştirilen bir olgu da var: Sandık başlarında ve şimdi de sokaklarda özellikle CHP’ye ve sola yönelik olarak başlamış, simgesel (sözlü) ve fiziki şiddet, yıldırma çabaları.  CHP lideri seçimlere, siyasal İslamdan, “yetmez ama evet”çilerden gelme danışmanlarla, uzmanların kılavuzluğunda girdi. Bunlara ek bir de ekonominin dağılma noktasında gelmiş olması var.

2. TURA GİDERKEN

Şimdi, ikinci tura giderken bu olgulardan önce, onları “kucaklayan genel durumu” düşünmeye çalışalım. (1) Ülkede siyasal İslamın partisinin yürüttüğü bir “süreç olarak faşizm” yaşanıyor. Ülkeyi, yargı, yasama, yürütmeyi kendine bağlamış, üretilen “artık-değerin” dağılımı süreçlerini de düzenleyen tek merkezli bir başkanlık rejimi (başkan ve etrafındaki oligarşiden oluşan bir “güç”) yönetiyor. (2) Bu inşa süreci son 15-20 yılda toplumun “hakikat ve sadakat rejimlerinde” önemli dönüşümler (“yapışkan statüko”, “algısal kilitler”) gerçekleştirdi, bunlara uygun bir adalet anlayışı, “disiplin ve cezalandırma” rejimi inşa edildi. (3) Bu oligarşi, toplum içinde yaygın, ideolojik olarak homojen, bir kurumsal zemine, taraftar ağına dayanıyor. Ekonomi derin bir krize girse bile bu oligarşi krizin yükünü halkın üzerine yıkacak olanaklara sahip.

Şimdi olgulara dönelim: Tarihin en gerici Meclis’iyle “süreç olarak faşizm”, son durağına, Cumhuriyeti, insan haklarını ve bireysel özgürlükleri tasfiye etme noktasına doğru hızlanıyor. İkinci turda Kılıçdaroğlu kazanırsa, süreç biraz olsun yavaşlatılabilir, hatta sınırlanabilir. Ancak, bunu başarabilmek için, “zafer” kesin ve güçlü olmalıdır. Zaferin kesin ve güçlü olabilmesi için yeni ittifaklar aramaktan çok, sandıkların başında, sayımın denetlenmesinde, süreçlere hâkim olmayı başarmaya odaklanmak gerekiyor. Bu başarı, özelliklerini yukarıda özetlediğim rejimin taraftarlarının simgesel ve fiziki şiddetine direnebilecek bir yapılanma ile mümkündür. Yoksa, hiçbir ittifak; yeni seçmen, zafer getirmeyecektir. Sorun yeterli oyu almakla değil, alınan oyun, çalınmasını önlemekle ilgilidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları