‘İki mesele’ var

08 Mayıs 2023 Pazartesi

“Bay Kemal’den almışlar sözü, şimdiden silahlarını doldurmaya, molotoflarını hazırlamaya başlamışlar”, “Biz talimatımızı önce Allah’tan ... alıyoruz”, “Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez”, “Cumhur İttifakı’ndan LGBT’ci olmaz”, “14 Mayıs siyasi darbe girişimidir”, “Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi”, “Vücutlarına mermi alırlar”...

Ünlü fıkradaki gibi iki mesele var: Ya bunlar “sıyırdı” saçmalıyorlar. Ya da bu hezeyanlar aslında bir niyet, kararlılık ifade ediyor. Bunlar saçmalıyorsa bir mesele yok. Bir niyet ve kararlık ifade ediyorsa... Bu, ne pahasına olursa olsun seçimleri gasp etme kararlığı demektir. O zaman, iki mesele var. Ya “Millet İttifakı” bu sonuçları kabul edecek. Herkes kaderine razı olacak, Millet İttifakı’nı oluşturan siyasi partiler, Kürt siyasi hareketi ve sol hareket bir yok olma sürecine girecek. 

Ya da Millet İttifakı bu hile hurda, şiddet ile alınacak “sonuçları” kabul etmeyecek, geri püskürtmeye çalışacak. O zaman iki mesele var. Ya başarılı olacak, ülkede demokratikleşme, haklar ve özgürlükler alanında yeni olasılıklar gündeme gelecek. Ya da Millet İttifakı kendisini, devletle, siyasal İslamın fanatik taraftarları ve teröristleriyle karşı karşıya bulacak... O zaman da iki mesele var, ya ülke çapında bir Kahramanmaraş senaryosu ya da bir tür iç savaş. 

Bu kısa spekülatif ve çok kötümser düşünce akışı, bizi “Ülkede çok ciddi ve gerçek bir iç savaş tehlikesi şekilleniyor” sonucuna götürüyor.

İÇ SAVAŞLAR NASIL BAŞLAR? 

ABD’de Trump, seçimlerin sonuçlarını kabul etmeyince Kongre binasına yönelik, 6 Ocak’taki faşist saldırıdan sonra, son 200 yılda dünyanın çeşitli ülkelerinde patlak veren “iç savaşları” da irdeleyen bir tartışma başlamıştı. Bu tartışmalar sırasında yayımlanan kitap ve denemelerin kimi ortak noktalarını çok kısaca özetlemeye çalışırsam: En önemli faktör demokratik hak ve özgürlüklere, hukuk devletine ilişkin. Bir ülke bu koşullardan uzaklaştığı oranda, iç savaş olasılığı artıyor. Bu süreçte siyasi iktidar, ekonomik, siyasi güç, sayıları giderek daralan, etnik, dini, bölgesel, akrabalık ilişkileri açısından “ayrıcalıklı” bir seçkinler grubunun elinde yoğunlaşıyor. Toplumun yoksullaşan kesimi ve etnik, dini, yaşam tarzı açısından azınlık sayılan kesimler, dertlerini anlatma kendi seslerini duyurma olanaklarını giderek kaybediyor, “siyasi alanın” dışına düşüyorlar; iradelerini, demokratik yollarla ifade edecek araçları hızla yitiriyorlar.

Bu süreçler içinde yaşanan “genel seçimler” işleyiş ve sonuçlar açısından, her seferinde tartışmalara ve toplumsal sürtüşmelere yol açıyor. Siyasi istikrarsızlık ve temsil ilişkilerindeki bozulma kronikleşiyor. Bu koşullarda, iktidardaki grup, egemenliğini, toplumu kutuplaştırarak, muhalefetini susturarak, hatta bastırarak güvenceye almaya çalıştıkça, hele bir de devletin resmi gücü dışında taraftarlarını da silahlandırıyorsa iç savaş koşulları giderek olgunlaşıyor. 

Bu özetin de gösterdiği gibi ülkede bir iç savaş olasılığı şekilleniyor. Geleneğinde, Maraş, Sivas, Hizbullah katliamları, 15 Temmuz “Darbe şeyi” olan bir hareket karşısında bu olasılığı ortadan kaldırmak da maalesef muhalefete düşüyor. Maalesef, çünkü sosyalistleri dışarıda bırakırsak muhalefetin, küçük kanadının geleneği de çok farklı değil. Büyük kanadının geleneğinde de dayatılan seçim sonuçlarını kabullenmeler, “Adalet yürüyüşü” gibi başladığı işi yarım bırakmalar, “karşı tarafa” benzeme çabaları, “aman sokağa çıkmayın” gibi tavsiyeler var. Bu son derecede zor konjonktürde, her şeye karşın, seçimleri kazanmak, korumak ilk adım. Sonrası sonra...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları