Kültür savaşları ve kadınlar

29 Temmuz 2021 Perşembe

Kadın sporcuların başarılarının imajları, kadınları bedenleri ve kimlikleriyle, edilgen olmayan (aktif) özneler olarak, toplumun simgesel evreninde öne çıkarınca, siyasal İslamın entelijansiyasında sigortalar attı. Çıkan cızırtılar, “Kadının” kültür savaşlarının merkezinde olduğunu bir kez daha gösterdi.

ÜÇ DİN VE KADIN

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamın ortak noktası, güçlü ve kendini esas olarak eril simgeler ve imajlarla ifade eden erkek bir tanrıdır. Bu üç din, inananlarına eril iktidarın en yüce ve evrensel olduğu doğaüstü bir varlık ve Tanrı’yla ölümlüler arasındaki ilişkilerin esas olarak erkekler tarafından yönetildiği bir dünyevi yaşam sunar. Her üç dinde de kadına sunulan, erkeğin egemenliği altında pasif bir yaşamdır. Bu da Tanrı’nın emridir. “Bu dinlerin dünyasında kadın, bireyin cinsel kimliğini onaylayan, (her erkeğin ve erkek çocuğun serbestçe erişilebileceği) “Tanrı’nın imajından yapılmış olma” ayrıcalığından mahrum kalır. Kadın ya saf (tertemiz) ve pasif bir azizedir ya da erkeği baştan çıkaran, günaha sürükleyendir.”

Bu gözlemler doğruysa, kadın voleybolcuların resimlerine bakarak “İSLAMIN KIZI! Sen OYUN ALANLARININ değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayânın, edebin SULTANISIN; SEN ‘burnunu göstermekten utanan’ ANALARIN EVLADISIN” diye atarlanan, sonra gelen eleştiriler karşısında kendini “babanın hakları” üzerinden doğrulamaya çalışan adam ve onu, “Burası Müslüman bir ülke”, “Ne hakla lideri Müslüman olan bir ülkede had bildirmeye çalışıyorsun” ifadeleriyle savunanlar aslında kendi kişisel saplantılarını değil, İslamın kadınla ilgili temel düşüncelerini dile getiriyorlar. 

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışı, kadınlara, LGBT bireylere yönelik şiddet olaylarındaki artışı, kadın ve çocuk tecavüzlerini cezalandırmayı zorlaştıran yasal değişikliği, Hipokrat Yemini’nden “cinsiyet, etnik kimlik ve cinsel yönelim ayrımı yapılamayacağına” yönelik bölümün çıkarılmasını, Diyanet’in büyümeye devam eden personelini ve bütçesini, halkın yaşamında, bedeni, mekânı ve zamanı düzenlemeyi amaçlayan fetvalarını, dini derneklerin ve vakıfların yasal mali ayrıcalıklarını, nihayet Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla ters bir yanı yok” ifadelerini hep bu bağlam içinde değerlendirmek gerekir.

HEGEMONYANIN YUMUŞAK KARNI

Tüm bu gelişmeler karşısında en kararlı ve uzlaşmaz direnişin, en gür sesin, şiddeti cesaretle göğüsleyen bedenlerin esas olarak “Kadın Hareketine” ait olması da kültür savaşlarının haklar ve özgürlük alanına girişin yolunu kadınların mücadelesinin açtığını gösteriyor. Siyasal İslamın bütünsellik-mükemmellik taklidi yapan simgesel dünyasınınyumuşak karnı” da burada yatıyor. Tarihte, iktidarını kurmakta olan tüm egemen sınıflar gibi, Siyasal İslamın entelijansiyası da eğer kadını susturamazsa, erkeğin arzularına tabi kılamazsa, inancının ve “dünyasının bütünsellik-mükemmellik iddiaları hep boşlukta kalacak, bir sınıf olarak toplumsal hegemonyasını kuramayacak; hep yıkılma korkusuyla yaşamak zorunda kalacak: Histeri- paranoya-şiddet!

Sosyalist hareket, siyasal İslamın ve onun egemen sınıfı entelijansiyanın bu özelliklerini, hegemonya sürecinde kültür savaşlarının kritik önemini ya anlayamadı ya da kabullenemedi. Ancak, “Siz siyasetle ilgilenmezseniz bile siyaset sizle ilgilenir” deyişindeki gibi, kültür savaşları sosyalistlerle ilgilenmeye devam etti. 

Kültürü, ister “davranışsal tarzların gelecek kuşaklara genetik olmayan yollardan transferi” olarak düşünün, isterseniz “ontolojik olarak ölülerin yaşayanlar üzerindeki egemenliği” (“eski elbiseler” filan) olarak… “Kültür” sınıf savaşlarının silahı, geleceği şekillendirmekle ilgili en önemli alanıdır. Bu silahı önemsemeyen, bu alanı terk eden, “alan hâkimiyetini” kaybeden, yalnızca geleceğini değil zamanla adalete (sömürü, haklar ve özgürlükler) ilişkin sorunlarını konuşma olanağını, hatta hakkını yitirecektir.

Bugünkü durumda tüm hakları ve özgürlükleri korumanın yolu, kültür savaşlarında kadınların, LGBT bireylerin, çocukların haklarını, güvenliklerini siyasal İslamın saldırıları karşısında koruma mücadelesinin başarısından geçiyor. Bugün, siyasal İslam “kültür savaşında” geriletilmeden, sendikal haklardan Kürt siyasi hareketinin taleplerine kadar birçok alanda ileri adım atmak olanaksızdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları