Sırtımız duvara dayandı

11 Mayıs 2023 Perşembe

Sırtımız duvara dayandı. Yalnızca iki seçenek var ya ileri doğru bir adım atmaya olanak verecek bir alan oluşacak. Kısa bir süre için bile olsa bu alan, eğer değerlendirebilirsek bize bir nefes alma, toparlanma fırsatı sunacak. Ya da bu duvarla, faşizmin üzerimize gelen basıncı arasında ezilerek yok olacağız.

ÜÇ BÜYÜK TEHLİKE

Bu seçimlere giderken muhalefet üç büyük tehlikeyle yüz yüze: Birinci ve acil olanı, Millet İttifakı’nın özellikleri, zaafları, yapabilecekleri, yapamayacakları konusunda bir “Güzel ruh” (Hegel: Schöne Seele) tavrını benimsemekle ilgilidir.

Millet İttifakı’nın özellikleri, zaafları, yapabilecekleri, yapamayacakları konusunda, yalnızca sosyalist hareketin değil, görüldüğü kadarıyla, “egemen sermayenin” temsilcilerinin de kafası açıktır. Ancak gerek genel olarak sol muhalefet, gerekse de rejimin ekonomik politikalarından ve dış politika manevralarından hoşnut olmayan “egemen sermaye”, rejim karşısında, ürete ürete ancak bu muhalefet blokunu üretebilmiştir. Bugün bu seçimlere giderken “sırtımızı duvardan” uzaklaştırmaya yardım edecek bir alan yaratabilmek için var olan araç budur. “Ben bu aracı beğenemiyorum”, “Benim arzularıma uygun değil”den başlayarak sosyalist hareketi kuyrukçulukla, sınıf uzlaşmacılığıyla suçlamaya kadar uzanan tutumlar, bir “güzel ruh” idealizminden, en mükemmel mücadele biçimi dışındakileri reddederken teslimiyet çizgisine düşmekten başka bir anlama gelmez. 

Diğer iki büyük tehlike bu seçimlerin doğasından kaynaklanıyor. Bu seçimler, sıradan bir kapitalist toplumda, sıradan bir liberal demokrasi içinde yaşanacak seçimler değildir. Muhalefet bu seçimleri kaybederse ikinci ve üçüncü büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. İkinci tehlike: R. Waldo Emerson’un “Krala vuracaksan mutlaka öldürmelisin” (1841) sözüyle ilgilidir ve muhalefet, rejimi bu kadar sarstıktan sonra, bu seçimleri kazanamazsa gündeme gelecektir. Bir “beka” sorunu tehlikesi yaşamış ama ayakta kalmayı başarmış her egemen sınıf/yönetici seçkinlerinin rejimi gibi, bu rejim de bir daha benzer bir duruma düşmemek için büyük bir şiddet ve önyargıyla, yok etmek amacıyla, muhalefetin üzerinde büyük bir şiddet rüzgârı estirecektir. 

Üçüncü tehlike, bu rüzgâr, muhalefeti fiziki olarak büyük ölçüde yok ederek yatışırken oluşacaktır. O zaman rejim hızla, toplumun simgesel düzeni içinde, adalete ilişkin konuların konuşulabileceği alanın sınırlarını, kendi “hakikat rejiminin” sınırlarına kadar daraltmaya girişecektir. Bu girişim başarılı olduğu ölçüde, liberal demokratlar, Kemalistler, Kürt siyasi hareketi ve de sosyalistler, adalete ilişkin konuları kendi özgün gelenekleri içinde, kendi paradigmaları bağlamında konuşmalarına olanak veren kavramları ve söylemleri hızla yitireceklerdir. Siyasal İslamın “hakikat rejimi” içinde, ulus, milliyet, eşitlik, demokrasi, toplumsal adalet, bireysel özgürlükler gibi kapitalizmin, sınıf, sömürü gibi sosyalizmin kavramları yoktur. Siyasal İslamın “hakikat rejimi” egemen olduğu ölçüde bu kavramlar konuşulabilenin dışındaki anlamsızlık alanına itilecektir.

Bu seçimleri mutlaka kazanmak gerekiyor. Seçimlerden sonra Millet İttifakı’nı ve sosyalist hareketi, farklı biçimlerde de olsa çok zor bir dönemin beklediği doğrudur. Bu noktada ünlü “zehir ve tabanca” ikilemini anımsamak yararlı olabilir: “Önce, kafaya dayanmış tabancadan kurtulmak” gerekiyor. Sonra “zehir içip içmemek” bizim elimizde olacak...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları