Tükenmiş modelle ekonomi toparlanmaz

24 Nisan 2023 Pazartesi

Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olursa, Millet İttifakı yeni hükümeti kurabilirse faizleri yükselterek enflasyonu kontrol altına alarak piyasalara güven vermeyi, dış kaynak bulmayı amaçlıyor. Böylece ekonomide bir toparlanmanın başlayacağını düşünüyor. Ana akım ekonomistleri de bu yaklaşımın arkasındaki modeli tek seçenek olarak görüyorlar. 

Ne yazık ki yanılıyorlar. Türkiye ekonomisi, görece piyasa kurallarına, hukuk düzenine göre işlediği dönemlerde, devresel olarak patlak veren, ödemeler dengesi/borç krizlerinden birini yaşıyor olsaydı, belki haklı olabilirlerdi. Bugün karşımızda son 20 yılda, bir mutasyona uğrayarak, önemli ölçüde piyasa kurallarının, hukuk düzeninin dışına çıkmış bir ekonomi, verimliliğini, göreli bağımsızlığını, rasyonel karar alma, uygulama becerisini, hatta ekonomide gerçek durumu gösteren verileri üretme kapasitesini kaybetmiş, lider-parti-hareket üçlüsünün siyasi-finansal aparatına dönüşmüş bir bürokrasi var.

DÖRT KONU

Bu koşullarda Millet İttifakı, artık tükenmiş bir ekonomik modele dayanmak yerine işe dört konu üzerinde düşünerek başlamalıdır: Dış kaynak-büyüme, rantiye sınıfı, bürokrasi ve enflasyon-faizler.

Raghuram Rajan (IMF Araştırma Bölümü 2003-2006, Hindistan Merkez Bankası 2013-2016, başkanlıkları), Eswar Prasad, Arvind Subramanian’ın çalışmalarının gösterdiği gibi, gelişmekte olan ülkelerde “dış kaynak girişi istikrarlı ekonomik büyüme getirir” varsayımı doğru değildir. Onlar bunu verilerle gösteriyorlar ama teorik olarak desteklemek de olanaklı. Gelen sermaye, artık-değer üretecek, istihdam-ücret yoluyla gelir yaratacak yeşil saha yatırımlarına gitmiyorsa değerlenirken ülkede üretilen artık-değeri dışarı transfer ederek kaynak sıkıntısını, dış kaynağa bağımlılığı kronikleştirir, her “krizde” çıkıp giderken krizi büyütür. Bu durumda az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru bir sermaye akışının ve kaçışının gözleniyor olması şaşırtıcı değildir

Bu da bizi, devlet politikaları üzerinde belirleyici etki yapabilen güçlü bir rantiye sınıfının yarattığı sorunlara getiriyor. Latin Amerika ve Güney Kore ekonomilerinin gelişme, sanayileşme dinamiklerini karşılaştıran kimi çalışmaların gösterdiği gibi, bu sınıf, artık-değer üzerinde asalak bir yaşam sürdürürken sanayi üretimi ve sermaye birikim sürecinin akışı üzerinde sınırlayıcı, hatta kriz yaratıcı bir basınç yaratıyor. Dahası bu sınıfın ekonomik yaşamı, yasadışı ilişkilerle kolaylıkla kaynaşıyor, ekonominin hukuk kurallarına göre işleyişini bozuyor. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, mafyalaşma, demokratik süreçleri yozlaştırıyor. 

Bu da bizi, ekonomik krizlerde, kalkınma süreçlerinde, ekonomik politikaları uygulayabilecek, seçilmişlerin kısa dönemli siyasi hesaplarından etkilenmeden uzun dönemli planlar yapabilecek, bilgili deneyimli, sermaye sınıfı özellikle rantiye sınıfı karşısında göreli bağımsızlığı yüksek bir devlet bürokrasisinin önemine getiriyor. 

Son olarak bugün, dünyada ve Türkiye de enflasyon aşırı talep, hızlı büyüme baskısından değil kapitalist sınıfın neoliberalizm altına daha da merkezileşerek biriktirdiği tekelci ekonomik gücün, fiyatları yukarı doğru iterek karlarını koruyabilme kapasitesinden kaynaklanıyor. 

Faizleri yükseltelim, yabancı sermaye gelsin sonrası “Allah kerim” yaklaşımı, zaten kutuplaşmış, egemen ideolojisi verimliliğini kaybetmiş, yoksullaşmış bir toplumun, kaynakları kurumuş bir ekonominin, siyasi, kültürel dokusu üzerinde, en hafif deyimle, ateşle oynamak anlamına geliyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları