Bir ustadan altın öğütler

25 Eylül 2019 Çarşamba

“Allaha teşekkür etmelisin, sana böyle bir hediye verdiği için” diye söze başlıyor bir zamanların dâhi çocuğu, değerli virtüöz Ayla Erduran. Üç yaşından beri, seksen iki yıldır keman çalıyor! Başarıları kadar acılarla, zorluklarla, geçen bir yaşamı olmuş. Hâlâ günde en az üç saat çalışıyor: “Hayatımda bir tek keman vardı, ben başka bir şey bilmiyordum ki! Onu hiç elimden bırakmazdım. Bu bir misyondu. Hâlâ Allah’a teşekkür ediyorum, bana bu yeteneği verdiği için.” Ya kendi çalıyor ya da uzunçalarından büyük ustaları dinliyor. Yorgun, çok yorgun, ama kemanın dünyasından söz edilince birden canlanıyor, sanki Wieniawski yarışmasında derece aldığı, Moskova’da David Oistrakh gibi bir ustayla çalıştığı günlerine dönüyor.
Ayla’nın yeni yetişen üstün yetenekli bu gence öğütlerini dinliyorum. Ona zor bir hayata başladığını söylüyor. Bir yandan yüreklendiriyor, öte yandan bir kemancının bilmesi gereken bazı altın kuralları öğretiyor.
“Natürel müzik kaliten müthiş. Nefes ve ataklara dikkat et. Bak bu eseri David Oistrakh’tan dinle, onun volumünü, nefes ve ataklarını incele” diyerek bir uzunçalar koyuyor pikabına. Sesi sonuna kadar açıyor, müziği bütün kıvrımlarına, içine girerek dinliyor ve dinletiyor. “Hayat boyu hep çalışacaksın, hiçbir zaman ben artık iyiyim diye gurur yapmayacaksın. Sakın ha, gurur yok. Hep kendini eleştireceksin. Hep daha iyi olmak isteyeceksin”.
13 yaşındaki Naz İrem Türkmen, Ayla’ya çalmaya başlıyor.
Kapıdan girdiğimizde karşılaştığımız o yorgun Ayla, Naz’ı dinledikçe dikiliyor, coşuyor. Her bir yapıtı kendisinin hangi hocayla çalıştığını, Avrupa’nın hangi konser salonunda çaldığını anlatıyor. Sonra da Naz İrem’in büyük babasının babası olan ünlü kemancı Semih Argeşo’yu anımsıyor. Onunla olan hatıralarına, o zamanların İstanbul Belediye Orkestrası’na ve eski İstanbul’a gidiyor: “Biliyor musun biz senin büyük dedenle Tarabya sırtlarında bisiklete binerdik. Orkestranın başkemancısıydı kırk beş yıl.”
“Bach Partitallarını, Kreisler’in parçalarını, Mozart’ın konçertolarını çalış. Şimdi artık birçok konser vermelisin. Türkiye namına çalmalısın her yerde. İyi bir piyanist bul ve hep sahne üstünde ol. Sonra da hep çalışacaksın. Çok çalışacaksın.” Hayattaki şanssızlıkları da anlatıyor, tarihi kemancılardan örnekler veriyor ve yine bir nasihat: “Ben artık iyi çalıyorum, demek yok. Her zaman iyinin de daha iyisi var. Gevşediğin anda geri gidersin. Mesele iyi bahsedilmek değil. Çalışırken üç şey mühimdir: Dikkat, akıl ve çalgına sevgi. Ayrıca oda müziği yapmanın önemini bileceksin: Birlikte çalmak, müziğin nefesini paylaşmaktır.”
Naz İrem’i dinlerken, ona öğütler verirken Ayla heyecanlanıyor, o yaşlarına gidiyor. Ona kemanını uzatıyor, “hadi şimdi de benim kemanımla çal” diyor. Naz, o kemanı alınca daha parlıyor. Elinden bırakmadan dağarcığındaki başka eserleri de çalmaya koyuluyor. Her birisi için Ayla’dan altın öğütler alıyor.
Naz 2006’da İstanbul’da doğmuş. Yedi yaşında İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda Aslı Erdal ile kemana başlamış. Halen konservatuvarda Ceyda Uzgören ile devam ediyor. Ayrıca özel olarak Muhammedjan Turdiev ve Sonja Korkeala ile çalışıyor. Pekinellerin Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler projesine seçilen Naz, çeşitli ustalık sınıflarına katılmakta ve şu anda ekim sonundaki Louis Spohr yarışmasına hazırlanmakta. Ayrıca Bilfen Çamlıca Ortaokulu’nun öğrencisi.
Yolu açık olsun.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları