Gülengül Altınsay

Dostlar Alışverişte Görsün

12 Şubat 2015 Perşembe

Yıldırım Demirören’in Federasyon başkanlığına ne zaman ve ne amaçla getirildiğini herkes biliyor. Çok zor bir dönemdi, çok zor bir görevdi. Orası doğru. Ama asıl amacın güya ‘futbolun değerinin düşürülmemesi’ için 3 Temmuz sürecinin ‘kazasız belasız’ kapatılması olduğu da doğru.
Oysa ki bir şeylerin üstünü örtme sorunları çözmez. Bunu herkes bilir. Sorunlar tam tersine daha da büyür de büyür.
Öyle de oluyor. Futbolumuzun geldiği nokta ortada. Sorunlar katmerlenerek büyüyor. Üstten üstten yapılan müdahaleler sadece bizi oyalıyor, gün kazandırıyor.
Yıldırım Demirören’in Şansal Büyüka’ya yaptığı açıklamalar da böylesine günü kurtarma açıklamaları sadece.
Tabii ki futbolumuzda bir çok sorun var çözülmesi gereken.
Kulüplerin borçlar meselesi, havuz meselesi, menajerlik meselesi, E-Bilet meselesi, yabancı futbolcu meselesi, stadyumların boşalması meselesi ve dahası…
Ama hepsinin derininde asıl çözülmesi gereken sorunlar aynen duruyor. Adalete güvensizlik bunların en başında geliyor.
Artık öyle bir ortam var ki kimse kimseye güvenmiyor. Herkes birbirini düşman görüyor.
Hatta düşmanlıktan besleniyor.
İyi niyetle yapılan şeylerin altında bile bir bit yeniği aranıyor.
Gücü yeten yetmeyene baskı kuruyor.
En kötüsü de çalışarak, emek harcayarak bir şeyler elde etmeye artık kimsenin inanmıyor olması.
Kolay başarı yolu arama suç değil tam tersine bir güç gösterisine dönüşmüş.
Ondan sonra Trabzonspor’un başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu Fenerbahçe maçı öncesi hakem Bülent Yıldırım’ı telefonla ‘adaletli yönetim’ konusunda uyarmak için arayınca olay oluyor. Kurallar hatırlatılıyor, cezalar kesiliyor.
Sanki böylesi bir görüşme bizim ülkede daha önce hiç yapılmamış gibi.
Biz nerede yaşıyoruz?
Açığa çıkmadı, ya da çıkarılamadı diye Türkiye’de bugüne kadar kimsenin böylesi uyarılar(!) yapmadığını mı sanıyoruz?
3 Temmuz sonrası tapeleri okumuştuk örneğin. Ama hiç şaşırmadık.
Çünkü biliyorduk ki bu noktalara bir günde gelinmiyor.
Ve yine biliyoruz ki bir ortam kirliyse kimse de temiz kalmıyor, kalamıyor.
İşin beni en fazla üzen tarafı da bu zaten.
Şimdi Hacıosmanoğlu’na altı aylık hak mahrumiyeti cezası verilmiş.
Daha önce de başka kulüplerin yöneticileri çeşitli cezalar aldılar. Hatta şike davasından bile cezalar aldılar. Ama hepsi sonra görevlerine döndüler. Yani değişen bir şey olmadı. Ne insanların adalete olan güveni yerine geldi. Ne de bu tarz olayların önü kesilebildi.
Çünkü bu cezaların göstermelik olduğu temelde kimsenin var olan sistemi değiştirmek istemediğini herkes biliyor.
Sonra kendilerini eleştireceğini düşündüğü taraftarların ayağını stadyumlardan kesmek için ellerinden ne geliyorsa yapmaya çalışmaları çok doğal. Ve yine Demirören’in “İstemediğimiz kişilerin statlara gelememesinden memnunuz” demesi de doğal.
Ve E-Bilet uygulamasına anlam kazandırmaya çalışıyor.
Bunlar statları boşaltarak ya kendi bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller ya da ‘yarın’ hiç umurlarında değil.
Anlaşılan tek önemli olan tutulan köşeler kaybedilmesin. Bu siyasi ve ekonomik rant çarkı dönsün. Havadan paralar kazanılsın.
Kulüpler borca batırılsın, sonra da bu marifetmiş gibi ortalarda dolaşılsın.
Futbolsever de kuzu kuzu maçlara gitsin, pardon fişlensin, yolunacak kaz muamelesi görsün.
Zaten başkanı olduğu kulübün ‘evrakta sahtecilikten’ UEFA’dan ceza almasına neden olan bir kişinin Federasyon’un başında yapacağı devrimden ne beklenir ki?
Bunların hepsine katlanıyoruz mecburen ama bir de 20-30 yıldır köşe başlarını tutarak bu sistemin oluşmasını sağlayanlar bir de sistemden şikayet etmiyorlar mı? Seyircisizlikten yakınmıyorlar mı? Devrimden söz etmiyorlar mı?
Bi susun lütfen. En azından eleştiri hakkımıza tecavüz etmeyin.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hakkıyla 24 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları