İlhan Selçuk

İlhan Selçuk'un 'Pencere'sinden Tanilli

18 Aralık 1990 Salı

Yaşadığımız Tarih...

Tarihçilerin babası Herodot ilginç bir kişi, binlerce yıl önce çevresinde olan bitenleri anlamaya çalışıyor, belgeleri inceliyor, tanıklara başvuruyor, ne de olsa İsa’dan beş yüz yıl önce doğmuş; o dönemde tarihi yapanlar tanrılardır; Herodot bu mantığın dışına çıkamaz.

Ama artık eski Yunan’da yaşayan tanrılar kalmadığına göre bugün tarih nasıl yazılacak?

(....)

Herodot tarihçilerin babasıydı; ama, tarihsel bilinci yoktu, çağımızdaki insan, tarihsel bilince sahip; çünkü “yaşadığı zamanı” geçmişle gelecek arasında yerli yerine oturtmaya çalışıyor.

(....)

“Aydın” kimdir?

Çeşitli tanımları var, bir yenisini önersem onaylanır mı? Aydın tarihsel bilinci olan kişidir, çünkü tarihsel bilinçten yoksun olan okumuş-yazmış bir kimsenin aydınlanması çağımızda olanaksızlaşıyor.

Profesör Server Tanilli Strasbourg’daki “1980-1990 Türkiye”sinde aydına bakışını şu çerçeveye oturtuyor.

“12 Eylül, yalnız yasaklamaları, anayasa ve kanunlar planında geriye dönük değiştirmeleri ile gelmedi, aydınlara, özellikle solcu ve demokrat aydınlara karşı kitlesel davalara ve cezalandırmalara girişti. Çağdaş Türkiye’nin tarihinde görülmemiş çapta bir ‘aydın düşmanlığı’ sergiledi.”

Peki, sonuçta ne oldu?

Düşmanlık, karşısında direnişi de buldu. Profesör Tanilli, aydın kesimindeki değişimi şöyle özetliyor: “Laiklik, kadın hakları, Kürt sorunu konularının önemi daha çok anlaşıldı. Aydınlar dışarıya daha çok açıldılar.

( ....)

Dünya ile ilgilenmek aydın için zorunlu ve eskiden beri süregelen bir tutum.

“Dışarıdan çok etkilenen bir toplumuz.” Bu nitelik olumludur; ama bir tehlikesi de var: “Daha geniş düşünceye açık duruma gelmek, daha geniş düşünebilmek değildir; hele dünyada ortaya çıkmış fikir akımlarını irdelemeden kopya etmek alışkanlığının güçlü olduğu düşünülürse...”

Öyleyse ne yapmalı?

“Dünyaya daha geniş bakmak, daha güçlü ve kapsayıcı düşünce üretiminin altyapısını hazırlar.”

“Fikir üretebilmek” koşuluyla olumlu bir ön hazırlık. Server Tanilli, “ya olduğu gibi kopya etmek ya tümden reddetmek” sakıncasının altını çiziyor; yaratıcılık, Türkiye için zorunludur. Sonra? 1980-1990 sürecinde “Türkiye aydınının keşfettikleri var: Bunların başında  ‘aydınlanma’ kavramı geliyor. Türkiye’nin 200 yıllık yenileşme hareketini, birbirinden kopuk dönemler olarak değil, Batı’dakinden geç de olsa, bir ‘Aydınlanma’ bütünlüğü içinde görmek 1980’li yıllarda aydın hareketinin en büyük keşiflerinden biridir.”

“Aydınlanma” bir bütündür; ama, eşitsiz zamana yayılmakla kalmaz; bugünkü dünyamızın çeşitli mekânları da eşit biçimde aydınlatılmamıştır.

Ayrıca en aydınlık görünen toplumlarda bile karanlık yöreler ve topluluklar bulunur. Üniversiteler ise bütün dünyada en aydınlık olması gereken mekânlar, değil mi?

(18 Aralık 1990)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Patrikhanenin Sicili... 11 Haziran 2012
Mumcu'nun Saptamaları... 7 Haziran 2012

Günün Köşe Yazıları