Kanayan Ülke

25 Ekim 2011 Salı
\n

Çukurcada yirmi dört gencecik askere haince kıyıldığı haberini Edebiyat Günleri için gittiğim Sökede aldım. Sekiz merkeze aynı anda, ağır silahlarlayapılabilen böyle bir saldırı, Ortadoğu haritalarını yeniden çizmek isteyenlerin nicedir planladığı savaşın başlatılma çabası gibi görünüyor bana. Askerimiz Iraka girdi, yarın Suriye cephesi de gündeme gelebilir. Ne olacağını zaman gösterecek ama tehlikeli bir dönemece, kaynayan bir bölgeye itildiğimiz ortada.

\n

Bu hafta Söke etkinliğinden söz edecektim, olmadı. Ne yana baksam sessiz bir isyan, hüzün vardı. Sökenin bereketli toprakları, yollar boyu bayraklar asılmış pencereler, ağaçlar, kırlar yalnız ve üzgündü. Kuşadasının, Bafa Gölünün, Heraklianın günbatımları kanıyordu. Şiirler, sözler, söylenen her şey boştu, avuntu, kaçıştı. Adına düşük yoğunluklu savaş denilen ve her şeyin önüne geçen bir iç çatışmanın getirdiği siyasi, ekonomik, insani yıkımlar ve tükenmez acılarla Türkiye kırk yıldır, yalnızca halkının masum çocuklarını değil her gününü, her saatini kaybediyor ama sorunu gerçekçi ve doğru politikalarla çözmeyi bir türlü başaramıyordu.

\n

***

\n

Kaderleri birbirine ve aynı coğrafyaya bağlanmış, biri olmadan öteki de huzur bulamayacak Türkler ve Kürtlerin gönüllü kurdukları devlet, bu irade, inkârcı politikalar, sonu gelmez coğrafi tehdit algılamaları ve resmi görüş dışında her türlü düşünceyi yasak saymalarla zorlandı. Demokrasi arayışlarının ikide bir kesintiye uğratılması, dışa bağımlı, teslimiyetçi siyaset ve ekonomiler, yoksulluk ve yolsuzluklar, vahşi hak ve özgürlük ihlalleri ile denge bozuldu. İçten, dıştan destek bulan, maşa olarak kullanılan ve sivilleri de hedef alan kör bir terör ülkeyi kanlı bir batağa sürükledi. Birbirini tetikleyen milliyetçilik, akıl ve ahlak dışı gizli yapılanmalar ve kirli bir savaş ekonomisiyle sürüp giden kaos ortamı bölge egemenliğine oynayanların gizli açık elleri ile büsbütün çözümsüz hale geldi.

\n

İç içe, kalp kalbe yaşadığımız, toprağını aynı şiddetle sevdiğimiz insanlarla düşman olamayız. Silahların ölüm kustuğu yerde konuşmak ise çok zor. Kendimizi iki arada, yaralı ve aciz hissediyoruz. Söylemler dayatmacı, romantik, nefret dolu, savaşçı ya da barışçı ne olursa olsun, tekrarlardan, tehditlerden öteye geçemiyor. Oysa uzun bir karşılıklı dışlama ve indirgeme sürecinden geçerek sürdürülemez bir kavganın en kritik son noktasına varmış bulunuyoruz. Kin gütmek, intikam yeminleri etmek, kışkırtmalara kapılmak yerine kanı durdurmak, yaraları sarmak ve incinmişlikleri aşmak için barışa giden yolu aramalıyız. Yasımızı sonra tutarız. Şimdi güçlü bir siyasi irade, gerçek demokrasi ve adalet temelinde gereken her ne ise acilen yapılmalı. Yeter ki barış iyi planlanıp yönetilsin.

\n

***

\n

Bu yapılabilirse, konuşmanın sakıncalı, sözlerimizin örtük ve ölçülü olduğu bir iç dramın sonuna geleceğiz. O zaman, bu acı deneyimden dersler çıkarmak ve edebiyatın birleştirici gücünden yararlanmak için yaşananları en vurucu, en seçilmiş sözcüklerle dile getirme ve olgunlukla paylaşma imkânı bulacağız. Edebiyat dünyanın bütün dillerinde insanı kardeş kılar, araya kan girse de birbirini anlamak için en önemli araçtır. Çünkü tarihin ikiyüzlülüğüne karşı çıkar ve geçmişi insanlık vicdanının ve artık bizim olmayan bir zamanın ışığıyla aydınlatır.

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 8 Ocak 2013
Burhan Günel 1 Ocak 2013
Edebiyatın Sağı Solu 25 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları