Atatürkçü İmiş...

23 Haziran 2014 Pazartesi

Kırk yıllık kani, olur mu yani? Olmaz...
40 yıldır siyasal İslamcılığı ile tanınan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu, hokus pokusçular topluma “Atatürkçü” diye yutturma peşinde...
Efendim, eşinin başı açıkmış da, Napolyon ile bir tuttuğu Atatürk’ü yüceltmiş de...
Napolyon ile Atatürk’ün neresi benzeşebilir ki?
Birisi Fransız devrimini kullanarak zorba bir imparator olmuş, oraya buraya saldırmış; diğeri Türk devriminin öncülüğünü üstlenmiş, çağdaş bir Cumhuriyet kurmuş, ülkesi içinde ve dışında barış için çalışmış.
Efendim, Bülent Ecevit, İhsanoğlu’na nişan takmış... Anımsayınız: Aynı Ecevit, Pensilvanya cemaatinin de en büyük destekçilerindendi.
Efendim, Kılıçdaroğlu’nun “Atatürkçü” adayı, İslam İşbirliği Teşkilatı’na seçimle gelen ilk genel sekretermiş...
Buradan, safların çıkarması istenen sonuç; İhsanoğlu’nun yalnızca Cumhuriyetçi değil, aynı zamanda demokrat olduğudur. Ancak kimse, genel sekreteri olduğu İslam Örgütü Konferansı’nın nasıl kurulduğunu, amaçlarının ne olduğunu her nedense gündeme getirmiyor.
Nedir İslam Örgütü Konferansı, nasıl doğmuştur?
Suudi-ABD ortaklı Aramco petrol şirketinin petro-dolarları ile desteklenen ve “dünyadaki Müslüman ülkelerin şeriatla yönetilmesini” amaçlayan Rabıta örgütü “İslam dünyası arasında birlik ve beraberliği sağlama” hedefiyle 1962’de kurulur. O hedef, 1969’da İslam Örgütü Konferansı’nın kuruluşu ile yaşama geçti. Türkiye, “İslami değerleri rehber alma” gibi kimi hedeflerinin T.C. Anayasası’nın “laiklik” ilkesi ile örtüşmediği gerekçesiyle uzunca bir süre örgütün şartını onaylamaktan kaçınır. Şartın onaylanması ise 2008’de, yani AKP iktidarı döneminde gerçekleşir. Hem de “Türkiye’nin şartı anayasası ve kanunları ile uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerine uygun olarak yorumlayacağı” çekincesi ile... AKP iktidarı adına Ali Babacan, “laiklik” ilkesinden kaynaklanan çekince ile birlikte şartın onaylandığını dönemin İslam Konferansı Genel Sekreteri olan Ekmeleddin İhsanoğlu’na Haziran 2008’de bildirir.
Böylece, AKP’nin bile kabullenmek zorunda olduğu “laiklik” ilkesinin Türkiye için önemi, “din odaklı” bir örgütün başına en üst memur olarak oturmayı uygun bulmuş Ekmeleddin İhsanoğlu’na aktarılır.
Bizim buradan -safların tersineçıkaracağımız sonuç bellidir: Tek başına bir yere seçimle gelinmesi demokratikliği çağrıştırmaz, çünkü bir yerde laiklik olmadan orada gerçek demokrasiden söz edilemez...

Tam Teslim
Teslimiyetçi ne diyor?
Yaşamın gerçeklerine karşı çıkılamazmış, Türkiye’de sağ seçmen sayısı daha fazlaymış, dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı için bir sağcı adayın konulması zorunlulukmuş. Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına, ancak onun gibi bir siyasal İslamcı, Ekmeleddin İhsanoğlu konulursa başarı sağlanabilirmiş.
Oysa tarih, her insancı ve uygar atılımın, ancak gericiliğe teslim olmadan direnmekle, yobazın karşısına kendi benliği ve ilkesi ile dikilmekle gerçekleştiğini öğreten onurlu sayfalarla doludur.
Dünya teslimiyetçilere, idarei maslahatçı devlet yöneticilerine, cahil yığınlara dalkavukluk yapan siyasetçilere bırakılmış olsaydı; insanlık ortaçağdan sıyrılamaz, eşitliği ve özgürlüğü elde edemez, devrimleri gerçekleştiremez, haklarına kavuşamazdı.
Voltaire’in, Jüstinyen’den alıntıyla söylediği gibi:
Gerçek; kendi ışığıyla aydınlıktır, kafalar odun ateşiyle aydınlanmaz...

Kurultay Sesleri
CHP içindeki sol kanat ve ulusalcıların ortak hareketi kabarırsa... Parti tabanı, ağustos seçiminde Ekmeleddin İhsanoğlu’nu sahiplenmezse... Kemal Kılıçdaroğlu’nun tutum ve seçenekleri yüzünden partinin kurumsal kimliğinin eritildiğini düşünenlerin tepkisi örgütte yeni bir yönetim beklentisi yaratırsa...
10 Ağustos’tan sonra CHP’yi kesin bir kurultay bekliyor.

Devran 
Balyoz’da yargılanan subaylar yeniden yargılanacak.
Onların ve yakınlarının çektikleri bunca acının, tutsaklıkta geçirdikleri ve ömürlerinden çalınan uzun zamanın, üstlerine atılmaya çalışılan iftiraların, altüst edilen yaşamlarının karşılığı nasıl verilecek?
Pensilvanya cemaati ve onu besleyen, büyüten, devlete ortak eden AKP kadroları, bu durumu bir düşünsünler. Devranın elbet bir gün döneceğini unutmasınlar...

Ne Değişir?
Bir kesimce yere göğe sığdırılamayan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bir an için Cumhurbaşkanı seçildiğini varsayalım. Ne olur? Çankaya’dan eski İslam Kalkınma Bankası uzmanı iner, yerine eski İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri oturur. Ha Ali-Veli, ha Veli-Ali...

Abone  
Kaçak elektrik kullananların borçları, faturasını düzenli ödeyen abonelere yansıtılacakmış.
Özelleştirme ile “sermayeyi tabana yayma” denen böyle bir şey işte...

Neredesin?
Irak’ta, Türkmenleri kıtır kıtır kesiyor, takır takır kurşuna diziyorlar.
Suriye için savaş naraları atan derin stratejist Ahmet Davutoğlu, neredesin?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları