İşin içindeki iş

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Bursa’da yaşanan işçi hareketlerinin, işverenlerin de isteği yönünde ilerlediği için sendikasızlaşmaya doğru bir eğilimin hızlandığını bu köşeden dile getirmiştik.
Uyarımızı anlamak istemeyen işçiler, bizi Türk Metal Sendikası’nın sözcüsü olmak, işçi düşmanı, işveren yanlısı olmakla suçluyorlar.
Oysa, nabza göre şerbet vermek, “Bursa’da işçiler, şanlı devrimi başlattı” gibisinden yazılar yazmak aldatıcı bir ortam yaratmanın ötesine geçmez.
Geçmişteki işçi muhabirliği deneyimiyle edindiğimiz izlenim, Bursa odaklı işçi hareketlerinin bir olumsuzlukla sonuçlanabileceğini gösteriyor. Çünkü, eğer işverenler, işyeri işgallerine ve iş durdurmalara isteye isteye göz yumuyor, hatta destek veriyorsa bu işin içinde iş var demektir.
Asıl niyet ne olabilir?
Yazımıza, “Böyle bir yazı yazmazsanız patronlar size reklam vermez. Siz de Boğaz’da bir teknede viski içip suşi yiyemezsiniz” diyerek tepki gösteren işçi Murat Cebeci’nin övdüğü ortama ulaşmak olabilir ancak:
Bir Japon otomotiv fabrikasında sendikasız olarak çalışıyorum: O kadar mutluyum ki, her sene zam alırım. O da en düşük yıllık enflasyonun 2 puan üstünde olur. Primi, ikramiyesi, sosyal yardımları da cabası. Türk Metal çok girmeye çalıştı da, işçi kapıdan kovdu. Aylık olarak üst yönetimle her departmanın temsilcisi toplantı yapar. Temsilciyi de her sene biz seçeriz. O da bizim gibi çalışır. Sadece sözcüdür ve bundan dolayı da hiç işten atılan olmaz. İşçinin derdi işveren değil, kendilerini işçinin sahibi sanan sendika.
İşçi Murat Cebeci’ye, sözünü ettiği Japon fabrikasında 2012’de bir işçinin neden işyerinde kendini astığını sorup diyelim ki:
İşçiler, mutluluğa sendikasızlaşma ile ulaşabildiklerini savunuyorlarsa, bize söyleyecek söz kalmıyor.

Yeni Derviş operasyonu
Derviş çıktı yine meydana...
Hangi Derviş?
Kendisini Türkiye’ye “kurtarıcı” diye getiren Bülent Ecevit’in deyişiyle “Siyasi hayatımdaki tek pişmanlıktır” dediği Derviş.
15 günde 15 yasa çıkararak Tekel işçilerinin büyük direnişine yol açan, tütün eken köylüleri perişan eden Derviş.
Telekom’un AKP döneminde Hariri ailesine satılabilmesine neden olan Derviş.
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin sorumlusu olan Derviş.
Uluslararası sermayeyi istikrara kavuşturan, karşılığında tarlaları bomboş bırakan, kamucu kalkınmayı yerle bir eden Derviş.
Onun programı sayesinde işsizlik sürüyor, dar gelirli yine refahtan pay alamıyor.
Derviş, 2002’de 12 gün ortadan kaybolmuş, ardından siyasi bir operasyon devreye sokulmuştu. DSP parçalanmış, erken seçime gidilmiş, AKP’nin iktidarına, Recep Tayyip Erdoğan’ın da başbakanlığına yol açılmıştı.
Aynı Derviş yine karşımıza çıkmış, “sosyal demokrasi” diyor. “CHP’liyim” diyor. Bir yandan da Bahçeli’ye göz kırpıyor, HDP’yi kolluyor.
Seçimden sonra görev alırım” dediğine de bakılırsa, Türkiye, yeni bir oyuna daha sürükleniyor...

Merkez Türkiye
CHP, 1930’larda devletçilik ile planlı kalkınmacılığa yönelmişti. 1960’larda DPT’nin kuruluşunu destekleyerek yine planlı kalkınmacılığı savunmuştu. 1970’lerde ulusal kalkınmanın önceliğini üretime vermişti.
2010’lara geldik. Artık Kemal Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle sosyalistlerin oyuna gerek duymayan bir CHP var. Parti, Kemal Derviş’in deyişiyle de “küreselleşmeden payını alan bir Türkiye” çizgisine girmiş durumda.
Onlara göre, Türkiye, küreselleşmeden, CHP’nin seçime 5 kala gündeme getirdiği “Merkez Türkiye” tasarımı ile pay alacak.
Bir tasarım söz konusu, ama içeriği nedir, ne söyler, ne önerir doğru dürüst anlatılmadan, “Efendim, müthiş bir proje. Türkiye’yi yükseltecek proje” diyerek övülüyor yalnızca.
Oysa, çoğu çizim ve fotoğraftan oluşan topu topu 13 sayfalık, Türkiye’yi bölgenin “pırlanta taşı” yapacağını vaat eden bir metin var ortada.
Merkez Türkiye” projesine göre, dünyanın lojistik, finans, hafif imalat ve otomotiv markaları Türkiye’ye gelecekmiş. Dünyada üretilenler Türkiye’de toplanıp, depolanıp çevre ülkelere dağıtılacakmış.
Özetle küresel sermayenin taşeronu, Kemal Derviş’in tanımıyla da “köprü vaziyeti”ndeki bir Türkiye düşünülüyor.
Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Perihan Sarı’nın ifadesiyle, “kapitalist sistemin yeni krizini aşmak için hazırlanmış, özel yasa, özerk statü ile sermayenin yönettiği, emek haklarının adının bile anılmadığı, emperyal sistemin işleyişini güçlendiren, uluslararası finans kuruluşlarından sağlanan kaynakla gerçekleşecek” bir proje bu.
Kemal Derviş’e göre, bu proje bizi uçururmuş.
Koltuklarınızı dik konuma getirin, kemerlerinizi bağlayın. Kalkışa geçtik.

Çerez sorusu
Şeyhülislam’ın 1 milyonluk Mercedes’ini “çerez” diye niteleyen Maliye Bakanı’na sorular:
Bir kamu bankası bakan eşlerine makam arabası aldı mı? Kendisine verilen arabanın markasını beğenmeyen bir bakan eşi, Auidi istedi mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları